Kayıtlar

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

 Avrupa'nın ortalarında dolandıktan sonra Anadolu'nun ortasına geri döndük. Arada batısında da konakladığımız oldu; elektrik kesintileri, yangınlar, sıcakla beraber. Gezip gördüklerimiz, hissettiklerimiz, ter ve yorgunluk iç içe geçti; içe aktarıldı. Bolca fotoğraf kayda geçti. Hafıza kaydı... Kayıp düşmesin diye anılar. "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?" denklemini birlikte götürmeye çalıştım her zaman. Ama para olunca zaman, zaman olunca para olmuyor çoğu zaman. Zamanımız daha bolken paramız azdı; yine de kayıtlara eklenen çokça yer oldu. Kimisi 36'lık filmlerde, bazıları basılı kağıtlarda kaldı. Şimdilerde çoğu dijital. Öncekiler soluyor, sonrakiler yer açılsın diye siliniyor bazen. Hafızalar doluyor; sıfırlamak gerekiyor. Gençlikten orta yaşlılığa, orta sınıf dertleri... Okudum ve yazdım; gezdim ve dolaştım. Tekken iki ve şimdi üç olduk. O da ayak uyduruyor bize, tin tin geziyor sokaklarda; seviyor. Yeni yollar aşındırmak için zaman ve para kollamaya devam.

Konser ve holter

 Temmuz 24'ün iki ilginç gelişmesi, birbiriyle kafiyeli. Önce Bruce Dickinson konseri için günübirlik İstanbul... Gecenin ikisinde yangın nedeniyle iptal olan uçağı değiştirme, onun da rötarı derken gidiş tamamlandı. Sıcakta Beşiktaş çarşısında vakit geçirme işi zordu, sonra güneş altında sıra, 40lı yaşlar için pek de uygun değilmiş. Konser harika olsa da dönüş için yine durakta ve havaalanında sürünme... Dönüşte uykusuzluk ve bel ağrısı. Olsun, uzun süre sonra kendim için bir şey yaptım.  Diğeri, yıllık check-up'ın kalpçi doktora denk gelmesi, tekleme var diyip holter takması. Kendim için taktığım holterle canlı bomba gibi kablolarla bir gün geçirdim. Hepsi sizler içindi, haberiniz olmasa da.. Bensiz ne yapardınız, bilemedim. Teklerdiniz eminim. Günde 12 kere teklemişim, normalmiş. Sağlık sektörünün oyunlarından sağsalim çıktım. Eminim. 

Kedi

 Çok değil 6 ay önce bir kediyle evde tek başına kalacaksın deseler, hadi oradan derdim. Oradayım, hadi bakalım. Oradaydım diyelim... Bu seneki yaz bekarlığımda, 20 günü aşkın Tugger kediyle (tagır, tagış, can can gibi kod adları da var) baş başa, yan yana, omuz omuza geçti. Bugün de beraber yolculuğa çıkacağız. Bu da bir ilk; kediyle yol. Tagır, iyi bir dinleyici çıktı; anlattıklarımı sorgulamadan dinledi. Ama boş gözleri, bana boş konuştuğumu hissettirdi bir yandan da; boş konuşmamak için sustum. Susturucu bir özelliği de varmış demek ki.  Tüyüyle, mamasıyla, sevmesi, kızıp bağırması, nerede bu diye ev içinde aranmalarıyla yaklaşık 5 aydır kedi deneyimi yaşıyoruz. Evin yeni üyesine alışmak zor olmasa da arada bir tetiklenen alerjim, uzun zaman dışarıda vakit geçirince eve gitsem iyi olur hissi sıkıntılı zamanlar da yaşattı. Zaten evcil olan beni iyice eve bağladı. Ama geçen yılki yaz bekarlığı günlerimde neyle oyalanıyormuşum diye de sordurttu.  Eve giren her şeyle kurduğum yoğun bağ

Öyküler

Bir kısmı bu blogta yayınlanan ya da blogtaki çeşitli pasajları içeren öykülerim, şu adreste açık erişim okunabiliyor:  https://drive.google.com/file/d/1rFTUs8pkxQKRtx3MrMeik68jz2dGXfiW

41'den

 20'li yaşların ortalarından beri devam ettiğim bu blogta hala ne yazabilirim bilmiyorum. Yaşıyorum ve ölüyorum. Her nefes beni sona yaklaştırıyor; o yüzden nefesimi tutuyorum. Denizin altında tabi, 20 bin fersah altında; bambaşka bir yerde, gidemediğim, olamadığım, bulamadığım herhangi bir yerde. Burada. Alıyorum ve veriyorum. Hayatta kalıyorum.  Eski yazdıklarıma bakıyorum. Bugün olsa yine yazardım Elimde olsa 20'lerde kalırdım. O zamanlar 40'lar nasıl olur diye bir soru aklıma gelmiyordu. Ölümü ya da yaşlanmayı pek aklıma getirmiyordum. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, gördüğüm güzellikler daha önemliydi. Şimdi bakınca görüyorum ki anı yaşamışım. Sanki yaşamıyor gibiydim ama yaşamışım. Daha iyi günler özlemi hep vardı; demek ki yarın daha güzel bir günmüş. "hep yarın olsun."  Bugün yeniden 20'lere dönseydim yine aynı şeyi yapardım, cebimdeki bozuklarla İmge'den kitap alıp, çok satış yapıyor zaten diye Dost'tan dergi çalardım. Yakalandım ama ols