Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Giden değil kalan

 Ayakları onu yine bu sapa yola sokuyor. Beyni ile kasları arasındaki gergin ilişki... Düzenli ziyaretleriyle kendini yakınları gibi hissetmişti demek ki. Aslında günlük yürüyüş rotasını değiştirip girdiği ağaçlı yolda birden karşısında beliren bir evdi. Kendi geldiği taraftan pek gelen giden izi yoktu. Diz boyu otlar ezilmemişti. Karşı tarafta ise nadiren gelen araçların açtığı izler yine inatçı otlar tarafından örtülüyordu. Çok ziyaretçileri yoktu anlaşılan. Kim gelir bu kadar sarp bir yere? Gelmek zorunda olanlar belki. Onlar da önce korkmuş, sonra şaşırmıştı aslında. Kimdi bu adam; hırlı mı hırsız mı? Yıllar önce yaptıkları, belki bir ara para bulursak büyütürüz dedikleri kulübede onları haftada bir ziyaret eden yabancı. Gide gele kendini sevdirdi. Ekmek, su, bir şey lazım mıydı? "Siz inemezsiniz bu kadar yolu; alayım ben."   Yaşlı bir çift. İki çökmüş beden. Belki çok yaşlı değiller ama beklemekten yaşlanmışlar. Hayatın yükü omuzlarında. Çocuklarını, torunlarını, onları

"Ne kadar iyisin Olric"

 "Bana çiçeklerin ismini kim öğretecek Olric? Yeni şeyleri öğrenmek için çok vaktiniz olacak efendimiz. Ne kadar iyisin Olric. Benim ihanetlerime göz yumuyorsun ve bana doğru yolu göstermiyorsun. Bir gün bu çiçekler o kadar büyüyecek ki bütün reklam demirlerini örtecek. (...) O zaman biz ne olacağız Olric? Biz her zaman yolda olacağız efendimiz. (...) Sürekli akan çeşmenin yanına geldi. Selim, böyle çeşmelerde her tarafını ıslatırdı; suyu da içemezdi istediği kadar. Bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarlar. Böyle adamlar hayatta ulaşırlar Olric." (Oğuz Atay / Tutunamayanlar / s. 572)