Kayıtlar

Kasım, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bu puslu sabahlarda...

"(...) bu puslu sabahlarda, adını unutmaya devam ediyorum. bir maçın son anında, kasti tekmeler diyarında, koşuyorum; kırmızı kartlara doğru, kaçıyorum; şahsi verkaçlarla, festival zamanı istanbul’da, bizimkisi resital olsa olsa... bu acil servislerde, adını unutmaya devam ediyorum." (c.t./a.u.d.e)

doping

"(...) vakit çaldım, yalan attım. doping de yaptım, şike de... her yol mübahtı bilirsin, aşk cinnetlerinde... çalışmıştık yıllarca, okullarda-evlerde... acılar sislendi hep tekellerde. (...)"

defter

Birçok kişinin defterinden silinmiş olabilirim. Dahası karakaplı defterlere girmiş olabilir ismim. Defter-i kebir'de borçlu hanesindeyim. Halbuki borçlar hukukundan B2 ile geçmiştim. Bütün bunlar, sevgili Orhan Sevilengül hocamızın kitabını almadığım için başıma gelmiş olabilir. Oysa ki eski basım bir sosyal güvenlik hukuku kitabım vardı. Kalmıştım. Tekrar alıp daha iyi anlamıştım. Hayatı tekrar alıp daha iyi anlama şansım var mı? Listelere tekrar girmek için bir fırsat? Bütün bunlar başıma, olasılık hesabını çalışmamaktan gelmiş olabilir. O dersi de tekrar alıp geçmiştim. Bütün olasılıkları yeniden almak mümkün mü? Bütün olasılıkları hesaba katıp torbadan bir şarkı seçsem... Gelişine bir vole vurup dünkü gibi doksana taksam. Her zaman mümkün değil. Her zaman geçerli değil. Bütün bunlar normal şartlar altında geçerli ve diğer bütün koşullar sabitken. Ama gerek yok. Hiçbir şey için gücüm yok.

hiç birşey/hiç kimse

hiçbir şey için hiç kimsenin suçu yok. tek suçlu benim. kendi verdiğim cezamı çekiyorum. bu klişe laflara bayılıyorum. kendimi klişelerle yeniden üretmeye bayılıyorum. evimin bir odasını bu yüzden klişelere ayırdım, ağzına kadar dolu, kapı açılmıyor. modern baskı tekniklerine geçemedim hala. seviyorum nostaljiyi. çevirmeli telefon alacağım kendime. milletlerarası bir numarayı çevirirken uyuyup kalacağım; kimi aradığımı bile unutacağım. sadece aramayı seveceğim, ulaşmayı değil. ulaşınca elimin tersiyle iteceğim. hayret, bugüne kadar hiç aklıma gelmedi bu. telefonu açan olursa, "acımı dindirmek için bana bir şey ver" diyeceğim. ona gstkp dinleteceğim. bitince, "çok sağol açıkhava" diyeceğim. açık hava'da laçotayfa izlemiştim 2002 yazında. o yaz hayatım değişti. " herşey iyi olacak sanma yanılmak gündelik oldu " demek isterdim; sanırım geç kaldım. "her şey kötü olacak sanma, yaşanan en kötü buydu" diyebildim. diyemediklerim dediklerimden fazl

artı çocuklar

İki pasta, iki hırka, üç kitapla (ve bir fincan-unutmuşum bunu!) geçen hafta... Bir de henüz aradığını bulamayan. Öncesinde, bir ziyaret. Birkaç telefon ve mesaj. Dağınık olsa da sürprizleriyle garip bir yeniyaşhaftası. Etrafımda daha bir iki aylıklar varken, kaç haftalık olduğumu hesaplamaya girişemiyorum. Yeniyaşlar, umutsuzluk vermez bana genelde; hep daha iyi biri olmaya yönelik bir umut ve henüz yeni başlıyoruz-herşey yeni yerine oturuyor kalenderliği. Avuntusu? Gelip geçenin sarsıntısı yerini sakinliklere bırakırken, yeni sarsıntılardan korkup "iyiyim böyle", onaylaması? Her geçen yıl kendimi biraz daha onaylayıp, avutuyorum. Kendimin en büyük destekçisiyim. Büyüyen çocuklarımın bekçisiyim. "harcanmış yıllara acımıyorum; onlarda büyüyen çocuklarım var.. her eksi bir artı getirir derler; eksi yıllar ise artık çocuklar..." ( ışığın yansıması/artı çocuklar/birdenbire )

it never happened

"kafatasımı kır ve beni yeniden-düzenle, güzel yatağına yatır ve üstümü ört..." we look younger than we feel and older than we are now nobody's funny no god, they took our fashion week that's a real bad thing cause we have scars to cover now I forget how to think, so crack my skull rearrange me lover, put me in your beautiful bed and cover me. lover, put me in your beautiful bed... Nothing made a sound in Williamstown that night and all the air was empty then what to my wondering eyes should appear nothing, cause nothing ever happens here... now I forget how to think, so crack my skull, rearrange me. nothing ever happened here nothing ever happened here bad things never happen to the beautiful ( The National/It Never Happened/Sad Songs For Dirty Lovers ) (Linkte, şarkı 04.45'e kadar; ondan sonra Thirsty başlıyor)

şeyler arasında

"bugünlerde sıkça bıktığımı bu yarıştan anneme söyleme istersen, zamanımın çoğunu orada burada geçirdiğimi biliyor zaten... uçuyorum bazen, haberiniz yok! best of'larım yüksekte, yayınımız yok... televizyonda hırslı çocuklar, bırakınız koşsunlar, zincir yettiği kadar... her şey değişmiş aynı kalmaya, ayın yarısı kayıp bu ara bulmaya çıkmışız da sen yalan söylemişsin annene. yaptığım her şey bir şey için ama, o bir şey hiçbir şeyi değiştirmiyor... böylece bir yere varmadan geçtim, aranızdan... şeyler arasında birşeymişim ben, aşık olsam şeytanlarım ağlar maziden. deniz kumundan çok şehir tozuna aşina oldu yüzüm son zamanlarda. her şey değişmiş aynı kalmaya, ayın yarısı kayıp bu ara; bulmaya çıkmışız da sen yalan söylemişsin annene. yaptığım her şey bir şey için ama, o bir şey hiçbir şeyi değiştirmiyor... böylece bir yere varmadan geçtim, aranızdan..." (Cenk Taner/ŞEyler Arasında/Kum)

18+10

18 yaşında yaşamaya başladığımı varsayarak, 10 yaşına giriyorum. Henüz küçük bir çocuğum. İlk birkaç yıl emekledikten sonra koşmaya başladım. Konuşmayı öğrenmeden de şarkı söylemeyi öğrendim. O yüzden hala derdimi şarkı sözleriyle anlatıyorum. Bu dengesizlikler yüzünden, işleri zamanında göremeyip ağız tadıyla günü gün edemedim. Erken gelmek veya geç kalmak yüzünden zamanı kollayamadım. Çok veya az konuşup, derdimi anlatamadım. Çok sinirli veya ruhsuz olup, coşkuyu yakalayamadım. Bu gelgitler, kumlarımda çok sayıda yazı-çizi alanı bıraktı; çocuklar kumlardan kale yaptı; kimileri de çubuklarıyla şekiller... Elbette iyi yaptıklarım da vardır. Bunu, varsa, dostların içinde hissetirmişimdir. Ben kendimi hırpalamayı seçiyorum. Çevremde başka kimse kalmadı çünkü. Hepsini başarıyla tükettim. En azından bir işi doğru yapmanın gururundayım. ON'ca zaman yaşayıp, kendimi bir yere ait hissetmeye başladıktan sonra, evim diye bir yere sahip olunca, kitaplar-yazılar-imzalar bırakınca, zamanın

duymuştum, şehirdeydim.

"nerdeyiz biz, sakin miyiz? karanın bittiği yerde, bir yerdeyiz. içmişiz biz, sudan da başka... benim de bir derdim vardı bu adamla. ne dersiniz? nerdeydiniz? aşk? hmm, duymuştum şehirdeydim. zenginiz biz, çok çoook paranın bittiği yerde, bir yerdeyiz. teselliyiz kendimize. acayip rüzgar çıktı girerken tam denize. karga sekmez yokuşunda, kuşlar gördük kış başında. e, gelmişti güneylerim, duymuştum şehirdeydim. dolu yağdı yılbaşında. kulağımda "la bamba" "por ki sere" demiş miydim? duymuştum şehirdeydim. haklıymışsın, hayat fani, e, faniyse tıbben yani. hipokrat dans ederdi, tıp! duymuştum şehirdeydim. kuşlar sekti kalp yolunda, bir şehir yok haritada. ismi varsa cismi yok; duymuştum şehirdeydim. tek derdimiz aşk demiştin. (yanlış? yanlış duymuşum? olabilir...)" ( Cenk Taner/Duymuştum Şehirdeydim/Kum )

the fifth of november

Resim
"Remember, remember! The fifth of November, The Gunpowder treason and plot; I know of no reason Why the Gunpowder treason Should ever be forgot! (...)" (Şiirin tamamı için, bknz: www.potw.org/archive/potw405.html ) "5 Kasım 1605; Guy Fawkes'un İngiliz Parlamento Sarayını havaya uçurma girişiminin tarihidir." Buna Barut Komplosu, Gunpowder Plot deniyor. "Barut komplosunun Karşı-Reform hareketi olduğunu ve baskıcı yönetime karşı anarşi hareketlerinin öncüsü olduğunu kabul eden gruplar vardır." Bu meseleyi bize hatırlatan, tabii ki: "Sözler yerine kaba kuvvet, kullanılabilse de kelimeler kudretini hep koruyacaktır. Kelimeler anlama ulaşmanın yollarını ve dinleyenlere hâkikatin telaffuzunu gösterir."

the chill of november

"i'll always remember the chill of november the news of the fall the sounds in the hall the clock on the wall ticking away 'seize the day' i heard him say life will not always be this way look around hear the sounds cherish your life while you're still around (...)" ( Dream Theater/Carpe Diem/The Change Of Season pt.3 )

mr.november

İşte başladı yine! Benim ayım. Çok şeyin değiştiği ayım. "Keşke kadere inansaydım. Ben bay kasımım ve size puştluk yapmayacağım." (Sadece soğuğumla dondurabilirim, mizaç-ne yapabilirim.) this is nothing like it was in my room in my best clothes trying to think of you. this is nothing like it was in my room in my best clothes... the english are waiting and i don't know what to do in my best clothes. this is when i need you. i'm the new blue blood, i'm the great white hope i'm the new blue blood... i won't fuck us over, i'm mr. november i'm mr. november, i won't fuck us over! i wish that i believed in fate i wish i didn't sleep so late i used to be carried in the arms of cheerleaders. i'm the new blue blood, i'm the great white hope i'm the new blue blood i won't fuck us over, i'm mr. november i'm mr. november, i won't fuck us over. ( The National/Mr.November/Alligator ) (Obama'yı destekledikleri seçim kampany