Kayıtlar

barış bıçakçı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

keder - barış bıçakçı

"Cemil bulaşık yıkıyor, süngeri bardağın içinde dolaştırıyor ve anlıyor: Keder vardır. Hesap tutsun, denge sağlanın diye, büyük deftere yazılı, kaynağı belirsiz bir keder. İnsan, evet, simyacıdır, kıymıkları, çizikleri, ufacık şeyleri soy bir kedere dönüştürmeye başarmıştır. Evrenin muazzam boşluğu madde, anti-madde ve keder ile doludur. (...) 'Başka biri olmak için deterjanlardan değil mucizelerden medet ummuştum' dedi, Cemil. 'Bir sabah yataktan başka biri olarak kalkacaktım. (...) hayatın güzel olduğunu düşünen biri, çok güzel futbol oynayan biri, saatlerce uçurtma uçuracak kadar gamsız, tasasız ve gökyüzü budalası biri...' (...) Nazlı 'yeniden genç ve aşık biri...' diyerek listeye kederli maddeyi ekledi." (barış bıçakçı/sinek ısırıklarının müellifi/syf. 98-102)

Editör Hanım

"editör hanım, elime kalem aldığımda sahip olduğm meziyetlere romanım basılırsa belki günlük hayatta da sahip olabilirim! Bütün umudum bu! Romanım basılırsa, beni kovalayan saksağanların karşısına korkusuzca dikilebilirim. Her sabah gazete almaya giderken selamlaştığım oda görevlisi Nedim'in, gündüzleri apartman boşluğunda sesleri yankılanan, kapı aralarından, gözetleme deliklerinden bana bakan komşu kadınların ve Nazlı'nın ailesinin karşısına nihayet düzgün bir kıyafetle çıkabilirim. Yazar kıyafeti. Fena değildir. En azından eskrimci kıyafetiyle dolaşmaktan iyidir. (...) Romanım basılırsa futbol sahasında gösterdiğim beceriksizlikler belki bir uyuşmazlık mahkemesince çözülür. Topu göğsümde yumuşatamayışım, sağ ayağımı hiç kullanamayaşım, ortalarımın berbat olması filan, hepsi affedilir. İstifa edip evde oturmam, kitap okumadan, tek bir cümle yazmadan sadece hayal kurarak boş boş geçirdiğim saatler bir vicdan sorunu olmaktan çıkar. (...) Ayrıca romanım basılırsa daha...

"gök erik gibi kaldı avucumda dünya"

"gerçeği ararken bir yandan da bulduğumuz anda değiştirmeyi düşleriz. Çünkü aynı zamanda gerçek daima biraz utanç vericidir. Utanç bizi ikiye böler. İkiye bölünmenin en dayanılmaz yolu, iki parçanın da hala canlı olmasıdır. İnsan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. İkisinden biri gitsin der. Bilge her zaman tek parçadır ve bir tepeyi tırmanır. Zaten bilgeden beklenen budur. (...) Çünkü ondan beklenen budur. Ben bilge değilim. Birşey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve, ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avucumda dünya. Şimdi ben uykusuzum, yalın ayağım, kendimle meşgulüm. Kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum. Kendi kendime sanatçı tecrübe edinemeyen insandır diyorum, bu dünyada hiçbir tecrübesi olmayan insandır. Ama sen karala bunun üstünü, yırt sen bunu, olmadı çünkü, olmadı işte. Nafile." (b.b./b.s.y.p.g.s/s.98)

"boşluk"

"akşam saatleri, hava henüz kararmamış, sıcak. Başak'ın üzerinde lacivert bir pantalon, kolları ve yakası lastikli şeker pembesi bir bluz var. saçını toplamış, at kuyruğu yapmış. yürürken kollarından birini daha fazla sallıyor, engebeli ibr yolda yürüyormuş da dengesini sağlamaya çalışıyormuş gibi. Başı hafifçe öne eğik yine de herşeye bakıyor. İnsanlara, ağaçlara,afişlere, duvar diplerine... Her köşe başında, daha önce orada sevdiği biriyle vedalaşıp ayrılmış gibi kederlenerek veya buluşacağı biritam da o anda orada değilmiş gibi küsere duraklıyor, ama sonra yürümeye devam ediyor. (...) Tanıdık bir koku aldığında başını yukarı kaldırıyor, mutlu mu mutsuz mu anlaşılmıyor, aradığını buldu mu anlaşılmıyor, çünkü Başak bu bazem kardeşçe dokunabilir yaranıza bazn de çapkınca gülümseyebilir uzaktan ama çok uzaktan, seslenir gibi, uzağımda dur yakını göremiyorum, diye seslenebilir gibi seviyor mu nefret mi ediyor belli değil. Çünkü Başak bu, bir işporta tezgahında dönüp duran oyunc...

"bir sevgilinin kazandırabileceği..."

"bir sevgilinin kazandırabileceği şeyler: Üniversitenin tatsız tutsuz ortamında beslenen bir solculuk, şiir sevgisi, hafta sonu maçlara gitmeye dek varan Gençlerbirliği tutkusu, Kubrick filmlerine duyulan ölçüsüz hayranlık ve tabii Sakarya Caddesi'ndeki birahanelere devamlılık... (...) Ayrıca şu da var, hangimiz yaşamadık savruluşların sonunda bir yerde bizi bekleyen ismimize düzenlenmiş kimlik arayışını? Hangimizin kendini var etme sorunu olmadı?" (b.b./b.b.ç/146)

Asıl devrimci yanımız

"Belliydi, gündelik hayatın kalıplarına Nihal de girip çıkacaktı. Ona kişilik kazandıran tuhaf, aykırı yanlarını yontarak, yontulmasına izin vererek birer birer kalıpların biçimini alacaktı: Serbest yaşayan üniversite öğrencisi, kendini adamış aşık, militan, mezun, yüksek lisans öğrencisi, saygın bir kurumda uzman yardımcısı, uzman, evli, çocuk sahibi, Kartal, Pendik. Asıl devrimci yanımızın yaratılışımızdaki aykırılıklar olduğunu kim söylemişti Çetin?" (barış bıçakçı/bizim büyük çaresizliğimiz/syf.146-147)

"bütün sevgili anılar birgün geri dönecek"

"Yürümeye devam ediyordu Hikmet. Vazgeçe vazgeçe ilerliyordu. bir bakıyor çenesine kadar gelmiş su. Çünkü herkesi kendi gibi sandı. Herşeyi bu sanının üzerine kurdu. Başka birşey daha: Bütün sevgili anların, geçmişindeki bütün güzel yaşantıların bir gün geri döneceğine inandırmıştı kendisini. Yoksa, yani bu doğru değilse, yaşamanın anlamı ne? Burnu sızladı. Gözleri doldu. Hayat hızla boşaltıyordu içimi, ruhunun bedeinde gizlendiği her yeri. İçi boş bir... Çevreden yetişip kaldırdılar Hikmet'i. Yorgancı kolonya getirdi. "Bir bardak su içsin" dedi bir başkası. Kolonya ile bileklerini ovdular. Koklattılar. Kokladı. Kokladı Hikmet. Bütün kokular ve bütün sevgili anılar birgün geri dönecek. "Bundan sonra seni hiç yalnız bırakmayacağız. Bizi hatırladıkça yapayalnız kalıyordun. Artık korkma, geldik işte, seninle birlikteyiz". Sonbaharlar, güneş vuran pencereler, odanın içinde uçuşan tozlar, annesinin dikiş makinesi, kapağı sürgülü tahta kalem kutusu, babaann...

"herkes herkesle dostmuş gibi..."

"buralar hatıralar. buralar hatıralarla doluydu. İnsan böyle şeylere nasıl dayanır? Yılların geçip gitmesine ve her şeyin belleğin bir oyunuymuş gibi bir belirsizliğin içine batmış olmasına... Bu ben miyim? Bütün bunları yaşayan. Hayır seyreden. Karar ver, yaşayan mı, seyreden mi? Yaşayan değilmiş gibi. Geçmişte başka biri ama şimdi ben. Geçmiş olunca başka biri." (herkes herkesle dostmuş gibi/barış bıçakçı/syf. 48)