Kayıtlar

Ocak, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yaşamsal soru

Kurtuluş-Hacettepe (Öğrenci Sokağı)-Samanpazarı-Anafartalar güzergahından Ulus'a ulaştım; Ulus'a gitmek beni bir garip yapıyor; sanki hayatın çok kıyısındaymışım-asıl olan biten burada gibi geliyor. 10 dk yürüyerek nasıl bu kadar farklı hayatların içine girebiliyorum diye şaşırırken bir yandan da envayi çeşit dükkanın önünde geçiyorum. Aslında taşrayla bağım gayet kuvvetli; tam da bu gidiş gelişler-iki arada bir derede kalışlar beni öldürüyor zaten. Durabilsem bi yerimde... Henüz birincil ihtiyaçlarımı karşılayamazken zevke sefaya para harcadığımı düşünürken, kendimi evdeki çoluğuna çocuğuna ekmek götürmek yerine bara-pavyona dadanan pis-düşüncesiz baba yerine koyuyorum. Sakallarım uzayıp, başımda bir kasket beliriyor, izmaritine kadar yanmış sigara dudağımı yakıyor... Biraz daha ucuzunu ararken alacağın malın, çarşıların-pazarların altını üstüne getiren teyzeler o yüzden kötü kötü bakıyor bana. Peki bi oryantalist gelse de düşüncelerim, nereye ait olduğunu bilmemek canımı

balıkçılgını

Güneş aynı güneş Balıkçılgınca bağırmakta Bükmüş boynunu, eğiliveriyor, uçlarında pür telaş Masmavi bir dalga Bir dost, ellerinde ağ, Sisli güvertesinde, odanın, Duvarları daralıyor, İç içe geçmekte kemikleri Göğünkafesinin Dostumun ellerinde ağ, Anlatacak bir hikayesi var belli Balıkçılgınımın Mustafa Uçar (http://www.antoloji.com/mustafa-ucar)

redd

Seviyorum bu grubu, sözleri çeviri koksa da... Kendime mi başkasına mı söylediğimi bi türlü kestiremediğim bi şarkıları, aynı zamanda albümün adı: " akvaryumunda sana başarılar , biraz yemsiz biraz keyifsiz kal. sığ suyunda kıpırtılar... biraz sessiz biraz kimsesiz kal. bak kendin bile inanmıştın sen tertemiz ve saftın. kirli suyunda parıltılar artık bir değerin var. yalnızlığın tadı hep böyle kaçar mı? bir gün kalbin elinde sessizce patlar mı? artık yalnızlığın var kirli suyunda parıltılar... akvaryumunda sana başarılar biraz sessiz biraz sevgisiz kal bak kendin bile inanmıştın sen rengarenk kraldın."

hrant dink

Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de herkesin gözü önünde öldürüldü. "şu farklı ama aynı yollarda, göz göze gelip susanlar. oysa ne kadar benziyorduk birbirimize: aldandığımız şeylerle. aslında birer fincan sohbet, şehrin soğuğunda hepsi bu. en iyi dostlarımız ölülerdi nedense, insanlar ki çoğu anlamaz sözden."

devam...

22.12.2005 soğuk, ıssız, geniş; zamanın öğüttüğü kavramlar, zamana dair kavramlar, onun dışına çıkmak güç, bekle ve geldin, oraya git, buraya gel, ne olacaksa sonunda bilmem, sadece akışına bırak belki de... "zamana dair düşlerim, gemi benim kaptan benim, bir de baktım ki batmıştı gemilerim..." gemileri yönetme sanatı, yolunu bulma, yıldızlara bakarak haritayı okumalısın, bilmelisin istikameti, şansa bırakma geleceği; herşey kontrol altında olursa ne güzel olur hayat... boş insanlar, dolu anlar-mümkün mü, onlar da boşalır, bedenler akar bulanık suda, hiçbir şey görünmez, kurt puslu suyu sever, akıp gider, karanlık odada kara kedi ara, kendine dayan-bir sen varsın hayatta, hep tek başına!

huzurun dikeni de varmış

07.12.2003 huzurun dikeni de varmış, gülü seven için halihazırda bekleyen; sonsuz bir düzlükteyim-uzaktaki tepelikleri saymazsak, yemyeşille masmavinin ortasında salınıyorum ama bu kıymık! tedirgin edici, dilimdeki yara. yoğurdu üflemeli. kalem kağıdı arar oldum bu yabancılıkta, eski gözağrılarım... merhemim ve uyuşturucum... uyuşmuşluğumda dikenli tellerim; sınırdaki bekçilerim. ne oluyor çözmek zor, sınırlar keşfedilirken mayınlı araziye düşmüşüm sanki: kıpırdama, dur! her şey yolunda böyleyken, ama beni durduran bir illüzyon değil gerçeğin ta kendisi. yıllarca uzaktan seyrettiğim, adına kelimeler sarf ettiğim-işte burada! tanıştığıma memnun oldum-ben de, ben de, ben de...çoğalacak bu gerçeklik. mitoz bir hengamede arasına alacak beni, "bizi yenemiyorsan, bize katıl", teslimat çok yakında, yapma!

günlük

Erzurum'a trenle giderken günlük tutmaya başlamıştım; interrail hayalleri inner-raile yetişebildiği için, böyle bir tribe girelim demiştim zamanında... 19 temmuz 2003-diskötek'in evinden Gar'a yürüyüşün ardından binilen tren, uzun yolculuk... İlk sayfa'dan: "düdük çaldı; zemin kaydı ayaklarımızın altından-gerginlik: "bu dünya hiçbir zaman kafanda arzuladığın değildir" geçti aklımdan... Anadolu-yol romantizmi, kafamda çok oynadım-başladı. daha bilet kontrolü olmadan açıldı sepetler-poşetler-çantalar: halkım boğazına düşkün! köfteler, kızartmalar, kirazlar... benim okuma yazma zorunluluğum-sorumluluğum gibi onların da yeme-içme baskıları var demek ki içlerinde. Arkamdaki tv seyrediyor-küçük portatif tv. Birileri koltuğu çevirmeye çalışıyor vagon girişinde. Tedirginlik-gerginlik: bekliyordum aslında,devre bitti maç başladı tv'de, çocuklar vızıldamaya başladı şimdiden... Görüntüler akıyor, kalemim de; uğulduyor dev makina ve ben gidiyorum kata

bazen

Dün sabah günlüğün sayfalarını karıştırırken geldi aklıma; Gül Kendine'nin en iyi şarksı: "bazen eski sözcüklere bakmaz mısın? onlar, nasıl küçük nasıl zararsızlar oysa, ne yalanlar-ihanetler gizli orda korkma, bir daha gelmem ustune bazen eski defterleri açmaz mısın? onlar yalan kokan o tatlı sayfalar pistir ve temizdir sadece laf vardır orda bir daha gelmem üstüne çünkü ben kayboldum geri dönmem imkansız hem uzak hem hoyrat senin ülken... çünkü ben kayboldum geri dönmem imkansız yine de mutluyum. her şeyi her şeyi bıraktım artık çok mutluyum" (yok canım, o kadar da değil!)

After Show Party

Uzunca bir süredir, bu kadar uzun süre hiçbir şey yapmadan durmamıştım. ya da Uzun süre hiçbir şey yapmadan durmayı, uzunca bir süreden beri deneyimlemiyordum. veya Hiçbir şey yapmadan durmaklığım, uzunca bir süredir bu kadar uzun sürmemişti. Gerçi Masumiyet Müzesi'ni bitirmişliğim ve Kuyucaklı Yusuf'u yarılamışlığım var. Sırada, Sevda Dolu Bir Yaz ve Gecenin Sonuna Yolculuk var. Dayı olacağımı dimağın önemli bir noktasına yerleştirip, Cenk Taner'in ikizlerine sevinmişliğim de... Kitap için yazmam gereken yazıları düşünüp, artık çalışmaya başlamayı da planladım. Uzun süredir görüşülmeyen arkadaşlarla yemekler ve hafta sonu alkolü... Gidiş gelişleri yürüyeyerek yaptım, yazılar öncesi önemli bir adım. İnsanların yanında beni gürdükleyerek bir an önce yürümeye başlamak ve eve dönmek isteğini nasıl kontrol alacağımı henüz bilmiyorum. Hava iyiyse koştuğum da oluyor. Bünyenin rahatlıkla ve mutlulukla bir alıp veremediği var; burası açık.

Gidiş-geliş

Sabırla ilişkin olan tren yolculukları, beklemenin ve bekleyerek olgunlaşmanın ne demek olduğunu anlatır birazcık. Bezgin Bekir moduna girilerek huşuya erilebilir. Bununla birlikte kitap okumak için de birebirdir bu bekleme anları. Yemekli vagonda 3 bira ile tüketilen 250 sayfalık Masumiyet Müzesi satırları, bir yandan gülümsetti bir yandan herkes ve herşey aynı dedirtti. Demek ki yazsam roman olur dediğim anılarım varmış. Kıçına tüy dikmekle tavuk olunmaz ama yine de yazarız belki... Toroslar beni sakinlikle ardına kabul edip, bembeyazlığı aşarken uzun soluklu bir tantananın yerini soba başı kestane keyfinin alacağını biliyordum ki öyle de oldu. Dönüşte, kulaklığından Ceza fırlayan genç yurttaşımız okuma keyfime turp sıkmasın ve biraz da yemekli vagona geçmem için mazaret oluştursun derken bu kez teknolojinin yeni harikası müzikli cep telefonları yakaladı beni koltukları yenilenmiş vagonda. İlişmedim ama bakışlarımla bir şeyler anlatmak istedim. Başarısız oldum. Ardından ben 400.s