Kayıtlar

oğuz atay etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

"Ne kadar iyisin Olric"

 "Bana çiçeklerin ismini kim öğretecek Olric? Yeni şeyleri öğrenmek için çok vaktiniz olacak efendimiz. Ne kadar iyisin Olric. Benim ihanetlerime göz yumuyorsun ve bana doğru yolu göstermiyorsun. Bir gün bu çiçekler o kadar büyüyecek ki bütün reklam demirlerini örtecek. (...) O zaman biz ne olacağız Olric? Biz her zaman yolda olacağız efendimiz. (...) Sürekli akan çeşmenin yanına geldi. Selim, böyle çeşmelerde her tarafını ıslatırdı; suyu da içemezdi istediği kadar. Bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarlar. Böyle adamlar hayatta ulaşırlar Olric." (Oğuz Atay / Tutunamayanlar / s. 572)

"bir ormanda olmalıydın"

"Yalnız seninle mi konuşabileceğim Olric? Olric susuyordu. Olric dış dünyayla konuşmazdı. Parçalanırdı, erirdi. (...) Buraya nasıl geldim Olric? Yüz yıl uyuyan adam gibi yabancı gözlerle süzüyordu çevresini. Zamanı bulamıyordu. Uykunun rahatlığından şuursuzca fırlatılmış bir yaratıktı. Sus diyordu kendi kendine. Sus, kimse duymasın. Sen Turgut'sun. Turgut Özben. (...) Bir ormanda olmalıydın. Ölünceye kadar yerinden kımıldamayacağını bilen bir ağacın rahatlığını duymalıydın. (...) Bütün bunları ben mi düşünüyorum, diye geçiriyordu içinden, karısına bakarak. Başka şeyler de düşünüyordu. Yoksa rüyasında mı görüyordu? Evet, rüyada görüyordu." (Oğuz Atay/ Tutunamayanlar / syf, 408-409)
"Siz de benim gibi, Günleri Sevgiyle isteyerek Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata'nın izinde Gütmekten başka bir kavramı olmayan Cumhuriyet çocuğu olarak yayan, Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan) Hergele Meydanı'nda, bu sarı ve tozlu alan İğrendirmediyse sizi Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, Kaybettiniz (benim gibi)." (Tutunamayanlar/Üçüncü Şarkı/273-285. mısralar/syf 124)

oğuz türkleri

Az'in sesli güldüğüm pasajlarından biri: ' "Çünkü Oğuz Atay'ı bilip de, o zamanda yaşayıp da başına gelenleri görmezden gelen kim olmuşsa, hepsi suçlu! Onun için pişma falan değilim! Neye pişmanım biliyor musunuz? O iki herifi öldi zannedip de oradan çıktığma!" "Senin ne ilgin var Oğuz Atay'la?" diye sorulunca gülmüştü Derda. "Ne demek ne ilgin var? Biz Oğuz Türkleriyiz!" Soruşturmanın bundan sonrası aniden ilginçleşmişti. Yeni bir terör örgütü keşfetmiş olmanın heyecanıyla soruldu. "kim bu Oğuz Türkleri? Örgüt müsünüz siz? Kaç kişisiniz?" "Bak onu ben de bilmiyorum. Yani orada bir yerde olduklarını biliyorum ama kimler, kaş kişiler haberim yok. Ama her yerde işaretlerini görüyorum." "Ne işaretiymiş bu?" denfiğinde de O'nun içinde A'yı çizmişti kağıda. Polislerden biri "Ama bu..." diyecekti ki diğeri kolunu onu susturmuş ve sormuştu: "Genç olanları çıkarmışsın meyhaneden....

"insanların en verimli olduğu çağda tükendim"

"Bu duruma nasıl geldim? Neden bana yaşamasını öğretmediler? Neden bana, 'bizden bu kadar, gerisini sen bulup çıkaracaksın' dedikleri zaman isyan etmedim? Hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım? İnsanların arasına atılmayı nasıl göze aldım? Ben insan değildim ki. Yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım? (...) Onlar da bilemezdi: Görünüşümle insana benziyordum. Denemelerden geçmiştim. Her an ne yapacağımı söyleyemezlerdi bana. Beni aldattılar; gene de suçluyum. İnsanların en verimli olduğu çağda tükendim. Her anı, ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. Bana müsaade." (Oğuz Atay /Tutunamayanlar / s.616)

"bu kadar zamanı siz ne yapıyordunuz?"

"İnsanın kendisi gibi olmak istemediği zamanlar da varmış. Ben, herzaman kendileri gibi olmaları için baskı yapıyormuşum onlara. Tek yönlü, can sıkıcı bir yaşantıya itiyormuşum onları. Size yaranmanın bir yolunu bulamadım zaten. Bunu da açıkça söyleseydiniz, seve seve katlanırdım her yönünüze. Seninle olmuyor, diye kestirip attınız. Zamanın yetersizliğinden söz ettiniz. Oysa ben çoğu zaman yapacak bir iş bulamadım. Bu kadar zamanı siz ne yapıyordunuz? Biraz da siz öğretebilirsiniz bana. Önce alırdınız beni; istediğiniz biçime sokardınız...hangi kitapları okunacaksa, daha önceden söylerdiniz. Tabiatı sevmiyorsun; eşyaya bakmasını bilmiyorsun. Tamam. Bütün otların adları ezberlenirdi, at doğarken iç çekilirdi, duvarın üstünde kedi okşanırdı (bu sırada yüze en “canım” ifade verilirdi) benim değişme gücüme kimse inanmadı. Sonunda ben de inanmadım. İşte böyle can sıkıcı biri oldum sonunda gerçekten. Ne yazık: siz beni gerçekten bir adam, ne bileyim, sizler gibi kişilik sahib...

"içimde bir şey"

Bazı hareketleri yapmama, içimde bir şey engel oluyor sanki. İstediği gibi hareket etmezsem beni bir boşluğa yuvarlamakla tehdit ediyor.(...) Benim hiçbirşey yapmamı istemiyor. Sözde koruyor beni. Gece uykumun içinde, bir el çekti göğsümden; uyandırdı beni. Neden geceyarısı uyandırıyor beni; böyle koruyuculuk mu olur? Neden beni yazmaya çalıştın, diyor sanki(...) Yalnız kalacak gücüm yoktu. Başkalarının yanında beni tehdit etmiyordu.(...) Çok konuşmaktan da korkuyordum. Sanki konuşursam, içimde azalan yaşama gücü büsbütün bırakıp gidecekti beni. Konuşmadan, düşünmeden, hareket etmeden durmakla koruyabilirdim gücümü ancak. Onun da benden istediği buydu.(...) İçeriye yatağa gitmeye korkuyordum. Biraz daha bekle, biraz daha. Ona karşı koyacak kadar kuvvetlenmeliydim. “Ondan neden korkuyorsun” dedim kendi kendime. Bilmiyordum. Benim için istediği huzurun, pek istenecek birşey olmadığını seziyordum.(...) Şimdi bu satırları yazarken de korkuyorum: Acaba bunları yazmak doğru mu?(Oğuz...

ne yapmalı?

"Ne yapmalı? Bugüne kadar sürdürdüğüm gibi, çevremdeki kişilerin davranış ve tutmalarını bilinçsiz bir aldırmazlıkla benimseyerek bu renksiz, kokusuz varlıkla yetinmeli mi; yoksa, başkalarından farklı olan, başkalarının istediğinden çok farklı, köklü bir eylem isteyen gerçek bir insan gibi bu miskin varlığı kökten değiştirmeli mi? En basit sorunların çözümünde bile bocalayan bu sözde devrimci gölgeyi, hiç düzeltmeden, biraz olsun çeki düzen vermeden, amaç edindiğimiz ülküleri gerçekleştirmek için hemen kavganın ortasına atıvermeli mi? Kendini yönetmeyi beceremeyen kişileri toplumları yönetmek, onlara yeni yollar göstermek için hemen başa geçirelim mi? Ben kendimi yeterli görmüyorum. Ne için yeterli? Her şey için. Topluluğun eylemine engel olabilecek sorunlarımı çözmeden, onu güdebilecek sorunlarımı çözmeden, onu güdebilecek güçte olmadığımı seziyorum. Başkalarına söyleyebilecek sözümün olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum. Bana bugün “ne yapmalı?” ...

31.

Oğuz Atay, 13 Aralık 1977'de öldü. "Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'yahu insanlık öldü mü?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, 'insanlık öldü mü?' ya da 'insanlık ölür mü?' biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok. (...) Zavallı insanlık kendini belli etmeden sokaklarda dolaşır ve insanlık için birşeyler yapmağa çalışanları sevgiyle izlerdi. Bugün için insanlık ölmüşse de, onun ilkeleri akıllara durgunluk verecek derecede aramızda yaamaya d...

tehlikeli oyunlar

"(...)Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekonduma oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum albayım, ölmek. Bir yandan da ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım. 'Canım bugün üzgün görünüyorsun' demek istemiyorum. 'İstemiyorsan buluşmayalım' dedi geçen gün. Buyrun bakalım. Ben de çekilmez huysuzluklar etmiştim; bu sonuca katlanmalıydım. Ben ne yaptım? Neyse geçelim albayım. Fakat beni anlıyor. Bütün geçmişimi anlattım ona, hep haklı çıktım. İşte böyle anlarda çileden çıkıyorum albayım...

çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşçasınagillerden

...çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaktır. her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. yaptıkları işlerin gizli kalmasını isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. kimse, onların varlığıyla tedirgin olmayacaktır. bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile, yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. hayattan çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir. Herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir. mezarları bir kenarda kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır. cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. ağız tadıyla bir keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır. hayattan çıkarı olmayanların hayatı, çıkmaza sürüklenecektir. kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan çekmeye başlaya...

bir ben var içimde:

(disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsanboyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer.Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuşyukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer).Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görmeduygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. Erkekleri, yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar.Dişilerinide aynı sesle çağırırlar. Genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlardayanabildikleri sürece) barınırlar. ya da terkedilmiş yuvalarda yaşarlar.Belirli bir aile düzenleri yoktur. Doğumdan sonra ana, baba ve yavrular ayrıyerlere giderler. Toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşıbirleştikleri görülmemiştir. Belirli bir beslenme düzenleri de yoktur. Başkahayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler.Kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yem...