Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bologna'dan havalandık, Paris'e gidiyoruz

13.07.09-12.20;uçak. Bologna'dan havalandık, Paris'e gidiyoruz. Hava açık, gökyüzü parlak, dünya yuvarlak. Yanda Heidegger okuyan abla, kulağımda "şimdi sen uzakta, saydam bir şehir tadında, batıda, yaran açıkta..." Yorgunluk yüzümü asıyor, gözlerim yanıyor. Ülkeler aşıp yollar kat erderken, kendimizi de aştık biraz. Olmaz denen birşeyi yaptım kendi adıma; bulutların üstünde, yeni bir benin izlerini buldum, takip etmeliyim.

"hayat kurtarır bazen, telefon hatları..."

kafcamus'un gösteri toplumu eleştirisine girebilir bu satırlar, ama radyo 1'e telefonla bağlanıp mülakatta bulunduktan sonra, annemin alkışlayıp babamın bana sarılması, kendi açımdan kayda değer bir durumdu. Üstüm başım terra rosa'ya bulanmışken, odalardan birinde telefonla bir aşağı bir yukarı gidişim, komik görünüyor olabilir. Ama genelde telefonla konuşurken oturup kalamam; illa ki yürürüm. Gerginliğimn temeli, derdimi telefonda anlatmakta zorlanmamdı; yazmanın kolaylığı kadar konuşmak zor geliyor çoğunlukla. Acaba yazıya mı haksızlık ediyorum diye düşünmüyorum değil. Kaydetmeye çalıştığım yayında kendimi sesimi duymaktan şaşırmıyor da değilim. Ayrıca bazen söylediklerimin aslında düşündüklerim olmadığını da kabul etmiyor değilim. Değilin değillemesi, kendi etmez; bilirim. Cümleleri aslında o kadar derli toplu kurmamışken kafamda, kelimelerin, özne-belirtili nesne-zarf tümleci ve yüklem şeklinde oluşması da bir garip. Yazdıklarımı okuduğumda olduğum gibi, kendi sesimi

faaliyet raporu

Antirazzisti'nin Ardından-Radikal İki Hikaye Yeniden Anlatılıyor-Radikal Kitap

iki yıl okul tatili

İki yıl okul tatili, Jules Verne'in kitabı, okurken korkmuştum sanki; öyle hatırlıyorum; bir yandan da her tatil öncesi düşünürdüm, bu kadar uzun tatil olsa ne yaparım diye. Okulu severdim, kaytarmayı seven haylaz bir çocuk değildim yani, lisede bile okuldan kaçmadım herhalde! Benden adam olmaz. Geçen yazı tatilsiz, ondan öncekini de sevimsiz geçirince, bu yılki tatiller, iki yıl okul tatili gibi geldi bana. Ankara'yı özlediğimden değil, evimi özlediğimden daha çok... Ki bu yılın kayda değer, hayat değiştirici, ilim irfan artırıcı, memleketler dolaşmış bir serüveni olmasına rağmen! Mustava'nın deyimiyle, "dost ve kardeş ülke" topraklarına girmiş gibi oldum Aşti'ye gelince. Yiyemediğim halde topladığım fasulyeler, dalından koparıp hatır hutur yuttuğum salatalıklar, dibine gübre koyduğum domates çitilleri... Şimdi biraz daha boynu bükük kaldı. Ama getirdiğim kilolarca soğan, gururlu ve mutlu. Bizimkiler benim adıma diktiği için, mecburen getirmek zorunda kal

hat

Bologna sokaklarından, Akdeniz şeridine, oradan Torosların eteklerine uzanan bir hat... Noktaları birleştirince çıkan resim, bir hayaletin silueti; geçmişle gelecek arasında salınıp duran. Hat-tatlara soracak olursanız, değerleri çok sonradan anlaşılır, ya benim o kadar sabrım var mı. Korkutmaktan vazgeçen hayaletler, Cebeci Stadı'nın altına yerleşiyordu en son.

08.07.'09-20.30

08.07.'09-20.30 Casalecchio'ya geldik sabah 10 gibi; çadırları kurduk, pankartı astık, etrafı kolaçan ettik, alışıyoruz,gittikçe kalabalıklaşıyoruz; çadırın etrafı iyice kapandı. Tek tük Türkle karşılaştık, biri İngilizlerle gelmiş, diğeri Almanlarla... Akşam bi İngiliz ekibiyle dostluk maçı bile yaptık. Yemek biraz sıkıntı, daha doğrusu para azaldı. Yol, kalacak yer derken beklediğimizin üstünde para harcadık. Paris ziyareti planları bozdu. Her milletten insan var, mahşer yeri gibi, çeşit çeşit dil, tepki, ses, mimik; bi ton pankart, bayrak. Keyifli ama yorucu olacak. İnsanlar beklediğim kadar samimi değil, yardımlar sınırlı ya da olması gerektiği kadar.

06.07.'09-19.00, Bologna

06.07.'09-19.00, Bologna; Arka sokaklarda kaybolma denemeleri... En kötü binanın içinde bile bir sanat galerisi var. Geçmişin sesi hala sokaklarda ve ısrarla duyulmaya devam ediliyor. Piazza Maggiore'de Neptün Çeşmesi'ne karşı biralar... Bangladeşli abinin, Eurasia Marketi'nden alınma. Öncesinde kulelerin dibinde, dilim pizza. Fırıncıların kızları!

Eyfel'e karşı...

05.07.'09; 23.00-Paris. Eyfel'e karşı şarap içiyorum, çimenlerde oturuyorum kalabalığın arasında, her dilden sesler geliyor kulağıma, geç gelen bir kavuşmanın kekre tadı... Burada mıyım diye soruyorum.
Gittim ve geldim. Eski ben değilim. Eskisinden çok daha eskiyim. 8 günlük ses, gürültü, kalabalık, yolculuk, yabancı kelimeler, kimseyle tanışmadığım sokaklar, bilmediğim yollar, haritalar, tabelalar, beklemeler, beklemeler, beklemeler, iniş kalkışlar... ve ev.

yolculuk

Niğde'den sonra belki de kişisel tarihimin en kritik yolculuğuna pek az zaman kaldı. İçimde büyüyüp duran ve yukarı doğru çıkan şey, Air France'ın koltuklarında kendini açık edebilir. O anda yanımda bulunanlar buna tanıklık edebilir. Gözünü kapatıp vazifesini yapanlari eşten dosttan duyabilir. Cesurca atılmış iki adıma sahip olduğu için, Niğde ile Bologna kardeş şehirler ilan edilebilir; sesimi çıkartmam. Çıkartacağım şey, belki bir inilti olabilir. Geçmiş yılların inlemesi... Hicaz makamı. Yaptığım pek çok kritik yolculuğa haksızlık etmek istemem; İzmir'e, Artvin'e, İstanbul'a... Hepsi an itibariyle önemliydi ama bu bir başka. Misak-ı Milli sınırları geçilerek, ecnebi kuvvetlerle temaşa içinde olmak, elbette içeride büyük bir münakaşa doğurmakta. Bir grup teslimiyetçi, manda yönetimi istemekte hala. Bağımsızlık aşkıyla yanıp tutuşanlar ise, ateşe barutla gitmekte. Çantalar hazırlanıp, listedeki maddeler özenle silinmekte. 40 gündür uğraştığım Ürdün Demokratikle

dar vakitlerde seviştik

biz varlık görmedik bilirsiniz, varlık görmedik ama seviştik. en dar vakitlerde yerli yersiz, kadınlarla kızlarla seviştik. bir yanımız kan revan içindeydi, bir yanımız sütbeyaz akşamlarda... meydanlarda kaldı ellerimiz kollarımız, delik deşik hasta sedyelerinden bakışlarla gözlerle seviştik. aşkımız eskiden kalma bugünlere, ne yalan ne gerçek olduğu gibi buğdaysız pamuksuz ilaçsız, yokluğa karşı gizli kapaklı, bulutlarla yıldızlarla seviştik. buğdaysız pamuksuz ilaçsız olsun -aşktan iyisi var mı?- ölenden öldürene geçen sevdayla yüz yıl sonra bin yıl sonra on bin yıl sonra yaratacağımız dipdiri hazlarla seviştik. seviştik ya elbet sevişiriz... sevişmek oldum olası bizim işimizdir. bir ateş varsa dağlarda, bir ateş varsa karanlıklarda, bir ateş varsa bomboş şehirlerde, bizim ateşimizdir. (turgut uyar)

param olsaydı...

Çok param olursa kendim için istihdam edeceğim üç kişi: 1-Trajedi yazarı, 2-Yol yordam gösterici, 3-Belge toparlayıcı. SSK'lı tabii..