Ben bu kadar mıyım?

Bir şeylerin değişeceğini düşündüğüm günlerdi, hala öyle, şarkılar ve kitaplar bana rehberlik ediyordu, hala öyle değil. Değişim geçerli, araçlar farklı. Radyo ve tvlerde, market raflarında bulduğumuz kırıntıları takip edip tatmin olduğumuz günler. İlk gençlik günleri, 90ların sonu. Memleket 90lara dönüp yeniden kan gövdeyi götürürken, yeniden çekip gitme isteği. Bu kez daha uzaklara. O yıllarda  üniversiteydi hedef.  Şimdi üniversitenin içinde tıkılı kaldım. Gayya kuyusunun bu kadar sığ olduğunu bilmezdim. Hedeflere ulaştım, yenileri lazım. İlk kez başka ülkelerde göçmenlik şartlarını araştırıyorum. Kendimi nasıl aşmalıyım? Ne kadar kaçsam da belli klişelerin içindeyim. O klişeyi yeniden şekillendirme derdi, ancak bir yere kadar. Yeni klişeler üretmeliyim. Belki yeni şeyler okudukça olacak, oluşacak yeni hedefler ama derinlere ilerledikçe korku da artıyor. Derinlik, kendi içimde dönüp durma sığlığı; patinajın toz dumanı. Ben bu kadar mıyım? Çoluk çocuk, bir açık hava düğünü sonrası kollarımda bebekle yukarı çıkıp aniden ellerimdeki kitapları bırakıp yatağa serildiğim günlere döndüm. Artık eskisi kasar cesaretli miyim, bunu görmek istiyorum. Yeni bir sınav öncesi, yeni bir kademe atlama öncesi kendimi ergenliğin ilk günlerinde hissediyorum. 30+ yaş bunalımı, bu mu?

(Güven'in maximum rock'ında 97 günlerini/gruplarını dinlerken yazıldı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

41'den

Annemsiz ilk doğum günü