uğultu

Buralardan geliyorum aslında diye düşündüm kenarda duvara yaslanmış dururken; ışıklar, renkler, sahne önü ve arkası, gürültü ve kulak uğultusu. Şimdi kenara çekilmiş olsam da, kenarda köşede kalsam da oralarda buldum bir şeyleri, bulundum ve görüldüm. Işık başka yana dönük ve karanlıktayım; ama bu yok olduğum anlamına gelmiyor.  Arada bir yokluyorum sağımı solumu, varım; daralsam da. Yanımda yöremde az kişi kaldığının da farkındayım, herkes ışığa bakıyor ya da dönüyor, malum. Onlara kızamıyorum, kimseyi karanlıkta kalmaya ikna edemem. Yine de iyi kötü ayaktayım. Kitaplar, müzikler, fikirler, cümleler ve yazılar arasında bir yerlerdeyim. Boşluğun etrafını öylece dolduruyorum. Eşim ve kızım, tamamlıyor çemberi. Buralarda, sizden uzakta, ışığın tersi yönde yaşam devam ediyor. Bağrış çağrış duyuluyor merak etmeyin, sesleriniz geliyor ve bizi yakalıyor. Sizden kaçmak mümkün değil. Kaçacak bir yerimiz de yok. Duvara yaslandık duruyoruz. Duvarın bir figürü oluyoruz belki de yavaşça. Duvarın bir tuğlası. Bizi burada karanlığa gömdüğünüz yetmiyor gibi bir de duvarın içine itiyorsunuz. Acımasızsınız. Yine de biliyoruz nereden geldiğimizi ve oralarda neler olduğunu. Artık ayakta ya da oturarak değil ayaklarımı uzatarak bir şeyler içtiğim için şanslı sayıyorum kendimi. Gelip karşımda çalıp söyleyecek kimse olmasa da gözlerimi kapatınca o konserler hala gözümün önünde. Gürültü ve kulak uğultusu değil anıların uğultusu içimde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

41'den

Annemsiz ilk doğum günü