10 no'lu Öykü

 Sıcaktan bunalmış halde, gittikçe uzayan sokakta, gittikçe sararan nesneler içinde son çabalarımla bir kaç adım daha attım. Nesneler sanki eriyip birbirine girmeye başlamıştı. Sonra ilk bulduğum gölgeye sığındım, yanımda sokak hayvanları için bırakılmış bir su kabı vardı ki bir ara gerçekten içim gitti içmeye. Bir kedicik hislerimi anlamış olacak ki bu bize ait dercesine gelip yalandı sudan. Ellerimi yere koydum; yerlerin buz olduğu bir günü anımsayarak içimi serinletmek istedim, bu sıcakta düşünülebilecek başka bir şey yoktu. 

Takatimin niye bittiğini kafamı kaldırıp karşımdaki binaya bakınca anladım. Evet, burasıydı. Demek kas hafızam beni yanıltmamıştı, ancak bu kadar yürümeye alışıktım. Yine de orası mı burası mı diye bakındım biraz; ağaçların üstüne kar taneleri serpiştirmeye çalıştım. Sokakta kimsecikler yoktu, sararmış binalar gittikçe bir mısır tarlası görünümü aldı gözümde. Halisünasyona başlamıştı zihnim belki de. Beni buraya getiren bir takılı kalmışlık ve tutsaklıkla beslenen bir ruh hali... Bu sıcak bile beni kendime getiremedi. Benim geldiğim yer, kendi geçmişimdi. Soğuktan donup kaldığım yer.

Yavaşça yerimden kalkıp karşıya geçmeye yeltendim, nedense sokaktan bir arabanın geçeceği tuttu.  Prodüksiyon yoldan geçsin diye figuran tutmuş diye düşündüm. Bir çekim sahnesi değil miydi bu? Korna çaldı ben sokağa adım atınca, aldığı paranın hakkını vermek için. Kızgın görünüyordu elini ne yapıyorsun diye sallarken. Daha iyi oynamalıydım belki de.

Binanın serinliği müthiş rahatlattı beni, biraz toparladım sanki. Aşağıdaki deponun nem kokusu geliyordu hala. Kıvrılan merdivenden yavaşça yukarı çıktım. Buraya figuran almamışlardı, sadece kendi adımlarımı duydum beş kat boyunca. 

Zili çaldım. Acaba kapıyı mı tıklatmalıydım? Kanatlının kapının demir sürgüsü gibi olmasa yine de gürültüyle açıldı, geçmişim. Sol taraftan bir kısmı görünen salon duvarında astığım afişler yoktu, yeni bir renge boyanmıştı zaten. Sağ omzuna doğru düşmüş, yakası sünmüş fanilayla karşımdaydı; uzun saçlarını kestirmişti. 

- Ben geldim, dedim.

- Kimsiniz?, diye sordu.

Haklı bir soruydu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemsiz ilk doğum günü

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

Öyküler