Devrildiğin Yer

 Yerde, sırt üstü gökyüzüne bakıyor. İki uzun kavak... Ömrü gibi uzun, geçip gitmiş zamanlar; buralarda kimler böyle dinlendi, ne çok çoban çömeldi, ne defineler gömüldü unutuldu gitti. O da bu zamanın içinde bir nokta. Haşırdayıp duran, hafifçe sallanan, hatta en üstlerde sanki fırtına varmış gibi savrulan ince dallar yapraklar... Kökten uca doğru incelen hatlar, hep daha uzağa gitmeyi anımsatıyor. Onlarda güçlenecek elbet, kökler izin verirse. Kendi gibi devrilip kalmazlarsa... 

Gittikçe gömüldüğü toprakta artık daimi bir misafir olmak üzere. Gençliğinden bugüne onca mekan dolaştıktan sonra, bir gezgine yakışır biçimde neredeyse hiç bilmediği, hiç tanıyanın olmadığı bu unutulmuş mekanda tarih oluyor. Ne denizciler, ne dağcılar geldi geçti hikayesinden. Çok konuşanlar, çapkınlar, hiç konuşmayanlar, münzeviler, hastalar, kendiyle ve başkasıyla derdi olanlar... Hangi kategoriye girdiğini hiç bilmedi. Bazıları onunla ilgili tespitler yaptı ama onun içine sinmedi. Belki de o yüzden bu kadar çok gezdi. Nereye ait olduğunu bilmediği için. Şimdi yavaş yavaş gömüldüğü bu toprak onu sessizce içine alıyor. İçine sindiği, onu dışlamayan bir yeri var. Karıncalar, böcekler, kurtlar, solucanlar onu kendilerinin bir parçası yapacak. Doğaya karışacak. Bu kez bir şeyin içinde yer alacak belki ilk kez, bu devrildiği yer sabit mekanı olacak. 

Yardım isteyebileceği en yakın nesne, gökyüzünden geçen şu uçak gibi sanki... Ayakları artık taşımayınca yorgun gezgini, bu iki uzun ağacın arasında kırıldı kaldı bedeni. Sağında ve solunda iki ağaç, geçmişten geleceğe, bu hayattan öbür hayata geçişinde onun bekçileri olacak. Mezar taşları gibi, bir başta bir sonda. İnlemeleri boşa artık. Kuşların cıvıltısı da çare olmayacak. Nefesini gelecek hayatına saklamalı. Kuşlar yavaş yavaş kendi şarkılarını söylemeli. 

Uzaktan onu görseler, yeşilliğin ortasında sırt üstü yerde yatan bu adamı, ağaçların altında uzanmış keyif yapıyor sanırlardı. Bir o yana bir bu yana hareket ettikçe toprağa daha çok gömüldüğünü anlayınca öylece kaldı sırt üstü. Sanki yeryüzü ona bu yeri açmış ve şimdi onu bağrına basmakla uğraşıyordu. Teslim oldu. 

Uçak yavaşça geçip gitti. Kendince hızlı ama buraya göre yavaş. Karıncalar yavaş yavaş yaprakla örttüler üstünü, kendilerince hızlı, onun için yavaş. Hayatı da böyle düşünceleri bir yerden diğerine taşımakla geçti. Şimdi her yere köklerle sinir ucu gibi yayılmış doğa, onu içlerine alması için parçalarına sinyallerini gönderiyor. Minareller, bakteriler ve adını bilmediği onca görünmez nesne, onunla birlikte evrilmeye devam edecek. Bu kez onunla birlikte. Her birine can vermeye hazırlanıyor. Aslında ölmüyor, doğada yeniden canlanıyor. Gittiği her yerde yeniden hayat bulduğunu hissetmesi gibi. Şimdi düşüp kaldığı bu yerde yeniden hayat bulacak, belki üçüncü bir kavak onun göğsünden çıkacak. 

Gözleri kapandı artık. Hışırtılar azaldı, toprağın konusunu duymaz oldu. Bir devir kapandı. Gezgin ihtiyar artık doğanın bir parçası. Hatırası, ondan aldığı enerjiyi gökyüzüne yükseltecek bu ağaçlarda yaşayacak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemsiz ilk doğum günü

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

Öyküler