Şaraplıktan sirkeliğe geçiş
Yine dönüp dolaşıp bir 10 Kasım'a daha geldik; sabah ayrı bir hüzün akşamı ayrı... Yeni bir on yıl başlarken kendi adıma artık daha yorgun ve hissizim. En iyi on yılları geride bırakmış olmanın hüznü, geleceğe yönelik merakı da azaltıyor. Daha az yazmak, daha az okumakla beraber insani vasıflarımdaki zayıflama kendini daha çok hissettiriyor. Tabii ki toparlayıp yeniden yeni keyif alacağım şeyleri bulmak arayışına girebilirim. Bu sene başında yapmıştım bunu. Eski evlerin fotoları, geçen seneden kalma öykü ve video işleri ile böyle bir ivme yakalamıştım; kendime uydurduğum çalışma konuları ile acaba yeniden canlanabilir miyim diye heveslendim... Yaza doğru azalan istekler, sonbaharda düşen yapraklara karıştı. Hiçbir şey yapmadan biraz durup beklemek isteği ağır bastı. Biraz da bunu deneyelim bakalım...
Toplamda, ben bunu hak etmemiştim hissi gittikçe baskın hale gelirken kendi kendime demlenmelerimde artık zamanı geçen bir fermantasyona ilerlediğimi düşündüm. Şaraplıktan sirkeliğe geçiş... Evet hala sevenlerim ve sevdiklerim var; onlarla haşır neşir olunan zamanlar, kavga gürültü, ses şamata ile hayatta olduğum hissini tadıyorum.
Bir yandan ayaklarım yere daha çok basıyor. Toprakla artan diyaloğum annemi toprağa verince bir anda tersine döndü. Sağlam zemin artık ayakta tutmak yerine içine çekiyor beni. Köklerim derine daha çok indikçe ben buradayım diye bağırdım sessizce; yazıp çizmeyi de bıraktım bloga. Bu senin ilk yazısı, 40ların da ilk yazısı, tutulacak yeni yasların yaşı, yaşayıp gidiyoruz işte durgunluğu... Su akar yatağını bulur. Artık gürül gürül değil durgun akarken, denizlere ulaşacağım hissi de yakınlaşıyor. Okyanuslara açılamadan geçen bir iç deniz macerası; göle deniz demek gibi bir şey benimkisi. Olduğu kadar artık; elimden geleni yaptım.
Yorumlar