Kayıtlar

Eylül, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

büyüdüğünü hissetmek

İnsanın büyüdüğünü hissetti anlar nelerdir? Mekan aynı kalırken senin gittikçe irileşmen belki, en basit-fiziksel anlamıyla. Bu ayakkabı bana olmuyor-bu pantolon bana kısa geliyor, duygusu. Çok yerimde duran biri değilim, yer-yurt farklı yörelerde; ama daha önceleri gelinen yerlere tekrar geldiğinde, o sokaklarda tekrar yürürken farklı şeyler hissettiğinde anlıyor insan kafatasının içinde değişenleri... Altıkat'tan Veysel Karani Camii'ne kadar yürüdüm sabahın beş buçuğunda; ağaç kokuları, memleketin en güzel zamanı-yürürken terlememek; baharın bir-iki gün sürdüğü Ankara'dan, en güzel mevsimin bahar olduğu-ilkiyle/sonuyla- Çukurova'da gezinmek... Bu sokaklardan geçenler beni kendine aşık etmişti, bu sokaklardan geçenler canımı bezdirmişti, bu sokaklardan geçerken buraya bir daha dönmek istemiyorum demiştim ve bu sokaklarda kan-ter içinde kendi kendime gelmiştim.

faaliyet raporu

"Liberal değil liberter"-Radikal İki "Demirsporlar geleneğinin lokomotifi"-Gazi İletişim Dergisi (syf. 485-494)

kökler...

Lisede ve üniversitenin ilk yıllarında Dream Theater ve onun yan projelerinden başka bir şey dinlemezdim; daha sonra yaşanılan "paradigma değişimi"ne bağlı olarak belki de bir iniş süreci başladı ve bağlantı bir süre sonra koptu-hem onlara yüklenen anlam, hem kendine dair düşüncelerim hem de müzikten beklediklerim değişmişti/ki önceki iki albümleri (ToT ve Octavarium) çekilir gibi değildi! Geçenlerde, taa '98'de aldığım ve grileşmeye başlayan -2 yıldır giymediğim- Awake tişörtümü giymiştim, ardından eski sevdiğim şarkılarını ve özellikle Liquid Tension Experiment şarkılarını indirdim ve dinlemeye başladım. Kökler yerinde duruyormuş, zarar görmemiş-yolda yürürken ellerime kollarıma sahip olamıyorum bunları dinlerken... LTE, yeniden bir araya gelip şarkılarını icra etmeye başlamış; hele bir Universal Mind vardır ki bence müzikal olarak ulaşılmış birkaç zirveden biri.

Yalan söyleyerek hayatta kalabilirdin

Yalan söyleyerek hayatta kalabilirdin, başka bir dünya yaratmanın verdiği o haz... Kurgular ve kurmacalar arasında bir oyuncu gibi sekebilirdin karakterden karaktere, senaryoya yerleştirdiğin ve oynattıklarınla tanrısal bir gücü benliğinde toplardın böylece. Yeni bir hayat, yeni insanlar ve yeni boyutlar katabilirdin kendine; gülüp eğlenirdin-gülüp geçerdin hayata-üzülüp geçerdin geride kalanlara-süzüp giderdin hayatını elindekilerle-büzülüp kalmazdın böyle kendi gerçekliğinle. Apaçık bir bayatlığın ortasındasın, açık sözlerinle...

sol elim

o mermer kesmeye yarayan, korku filmlerinden çıkma aletle alçıyı alırken elimi de almaya yeltenen becerikli usta, iz bırakmakla yetindi-kan çıkmazsa sorun yok merak etme- diye beni teselli etti; şimdi sol elim sanki bir yabancı gibi,henüz yeni başlayan bir ilişki-çekinerek dokunuyorum. Eski acıların yeni ağrısı...

öfke

Beni içten içe kemiren, yolda yürürken kaşlarımı çattıran, insanlardan kaçıran, dişlerimi sıkmaktan actan, bu dört duvara sokmak için itip duran öfkenin nedeni nedir? Okumaya devam ediyorum, bilmem ne kadar yarıyor işe... Performans kriteri belirsiz bir çalışma süreci; bünyeyi saran öfke nöbetlerinden ne kadarı sızabiliyor beyne?

eski-kelimeler

yıllardır orda duran, biriken, eskiyen, yosun tutan ya da şarap gibi değerlenen kelimeler... vardır. onlar bahtiyardır, kalenderdir, kendini bilendir, dertten anlayandır. içeridedir. karanlık dehlizde, gözleri kör bir biçimde büyürler, dal budak verirler, zihinden yayılırlar bedenin farklı yerlerine; elleri ayakları dolaştırırlar örneğin, ya da dili dolaştırırlar, gözleri kaçırtırlar. en önemlisi acı verirler, acıyla büyürler ve büyütürler, acıyla beslenir ve onu ürün olarak verirler. kelimeler biriktikçe, acıyla yaşamayı öğrenirsiniz; acının ilham vericiliğini keşfedersiniz. onları her seferinde kafanızda yeniden kurup, yeniden can suyu dökersiniz köklerine, zamanla onlar sizin kökünüze kibritsuyu dökerken... onları yerinden çıkartabilmek ne güçtür! ama çıkarlar. sizi baştan çıkartırlar bir gün. gün gelir parça parça kusulur öfke. zamanı mıdır, yeri midir, bilinmez. ama çıkarlar. artık onlarsız olmayı da öğrenmelisinizdir. onlar artık yalnızca sizin içinizde değil, karşıdakinin

33 ay

33 aydır maaş alıyorum. O her sabah işe giden ve her akşam işe dönen insanlar gibi. O kalabalık otobüsler ve trafik sıkıntısı içinde ölüme yaklaşan insanlar gibi, o plaza sabahlarındaki uykulu günaydınlar, masa başları ve poğaçalı-çaylı kahvaltılar gibi; o sabahın köründe saçlarını yapanlar ve makyajlılar ya da kravat seçenler ya da arabasını çalıştıranlar veyahut sakal traşı olanlar gibi. Olmak istediğinden uzak, çekip gitmek isteyen-gidemeyeceğini/gitse de mutlu olmayacağını it gibi bilen, iş değiştirmek isteyen birçokları ve eve küfür ederek dönenler gibi. Saçmalığın iki kavramı'nda itiraf etmiş olabilirim ama buraya da kayıt düşelim, sanırım ben istediğim hayatı yaşıyorum. Huysuz ve inatçı ve uyumsuz biri için bu hayat, bulunmaz nimet. Bu yalnızlık ve bu sıkıntı tam bana göre. Her işin kendine göre zorluğu ve sıkıntısı vardır elbet; ki ben artık okumak eyleminden bunalmış durumdayım ve borç içindeyim-koca bir yeterlik tokadı yememe rağmen-belki de o tokatla kendime gelemedim

1 yıl

1 yıl önce bugün bir kedim olmuştu; ben ki hayvanlara dokunamayan kişi, kediyle yatar duruma geldi; bünye çok çabuk alışıyor radikal değişikliklere; tam kedisi olan insan triplerine girip o mistik-kostik kedi hikayalerinden üretmeye başlamıştım ki gitti kedicik; siyah ve cevvaldi. allah uzun ömür versin kendisine...

5 hafta

Skafoid alçısı 5.haftasına girdi; herhangi bir gelişme yok; doktor "biz de sevmeyiz bu kemiği" dedi; nereden buldum da kırdım anlamıyorum-bana da böylesi yakışır... "İki hafta içinde düzelmezse ameliyat" dedi; "aman" dedim; "yoksa 3 ay alçıda kalır" dedi; "yok artık" dedim; "benim bedenim-ben karar veririm" dedim ve bıyık altından güldüm kavramsal çerçevemin kafamın içinden geçişine!

9 ay

"orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında incelen yazın akşam esintilerinde zaman usulca sıyrılır aramızdan ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini başka ne gelir elimizden büyük bir uzaklığa gülümseyerek geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri" (murathan mungan) 9 aylık cezam bitti; sanırım ilahi adalet dengeye gelmiştir; 9 aylık seyr-ü sefanın ardından bir o kadarlık işkence... "Yaz bitti", ıskaladığımız şeyleri geçiştirdik, uzaklığa gülümsedik ve ta içimizde duyduk bi şeylerin ağırlığını. Hala evde otururken tetiklenen ağırları... İçimize sinen psikopatolojik durumları... Umarım dengelenmiştir bir şeyler...

1 eylül

1 eylül'de sonbahar gelir Ankara'ya, gece gelir kimse görmesin diye; gündüzden açık unutulan pencerelerden sızar ve bünyelere karışır; ertesi sabah resmi kurum ve kuruluşlar ile dış temsilciliklerde bu geliş kutlanır; pencerelerden bayrak yerine geçen sonbahardan kalan solmuş yapraklar salınır ve pencere pervazlarına sinmiş yaz anılarının tozları alınır.