hiç birşey/hiç kimse
hiçbir şey için hiç kimsenin suçu yok. tek suçlu benim. kendi verdiğim cezamı çekiyorum. bu klişe laflara bayılıyorum. kendimi klişelerle yeniden üretmeye bayılıyorum. evimin bir odasını bu yüzden klişelere ayırdım, ağzına kadar dolu, kapı açılmıyor. modern baskı tekniklerine geçemedim hala. seviyorum nostaljiyi. çevirmeli telefon alacağım kendime. milletlerarası bir numarayı çevirirken uyuyup kalacağım; kimi aradığımı bile unutacağım. sadece aramayı seveceğim, ulaşmayı değil. ulaşınca elimin tersiyle iteceğim. hayret, bugüne kadar hiç aklıma gelmedi bu. telefonu açan olursa, "acımı dindirmek için bana bir şey ver" diyeceğim. ona gstkp dinleteceğim. bitince, "çok sağol açıkhava" diyeceğim.
açık hava'da laçotayfa izlemiştim 2002 yazında. o yaz hayatım değişti. "herşey iyi olacak sanma yanılmak gündelik oldu" demek isterdim; sanırım geç kaldım. "her şey kötü olacak sanma, yaşanan en kötü buydu" diyebildim. diyemediklerim dediklerimden fazlaydı. bu fazlalık içimde birikti. boğazımdaki ağrı bu olsa gerek. her şeyi temize çekip, kendimi kirli bırakmam bundan olsa gerek. tüm temizleri, katran tüye bulamam bundan olsa gerek. bütün evi karanlığa gömmem bundan olsa gerek. ev dağılmasın diye kovmam tutkuları, bundan olsa gerek.
halbuki bütün yapamadıklarımı, air france'ın koridorlarına bırakmıştım uçaktan inerken. bir iki üç değil, dört kere. her seferinde biraz daha, biraz daha. hiçbir şey kalmadı sanıyordum döndüğümde. halbuki hemen birikti. kaçak büyük demek ki. hemen yeniden binmem gerekli. binip gitmem gerekli. "tutkuyu bekletmemeli". virüs girdi. damarlarımda geziniyor. önceki onlarca virüsü kendine benzeten bünyem, bununla da savaşıyor. kendi gibi evcilleştirmeye çalışıyor. bir uçak olacaksa o da bu evin içinde olur diyor. ki "çok uçmadın mı burda" diyor. haklı. uçtum. ve kondum. ve oturdum. ve sustum.
"cephane çoktan bitti, umut bitmedi."
açık hava'da laçotayfa izlemiştim 2002 yazında. o yaz hayatım değişti. "herşey iyi olacak sanma yanılmak gündelik oldu" demek isterdim; sanırım geç kaldım. "her şey kötü olacak sanma, yaşanan en kötü buydu" diyebildim. diyemediklerim dediklerimden fazlaydı. bu fazlalık içimde birikti. boğazımdaki ağrı bu olsa gerek. her şeyi temize çekip, kendimi kirli bırakmam bundan olsa gerek. tüm temizleri, katran tüye bulamam bundan olsa gerek. bütün evi karanlığa gömmem bundan olsa gerek. ev dağılmasın diye kovmam tutkuları, bundan olsa gerek.
halbuki bütün yapamadıklarımı, air france'ın koridorlarına bırakmıştım uçaktan inerken. bir iki üç değil, dört kere. her seferinde biraz daha, biraz daha. hiçbir şey kalmadı sanıyordum döndüğümde. halbuki hemen birikti. kaçak büyük demek ki. hemen yeniden binmem gerekli. binip gitmem gerekli. "tutkuyu bekletmemeli". virüs girdi. damarlarımda geziniyor. önceki onlarca virüsü kendine benzeten bünyem, bununla da savaşıyor. kendi gibi evcilleştirmeye çalışıyor. bir uçak olacaksa o da bu evin içinde olur diyor. ki "çok uçmadın mı burda" diyor. haklı. uçtum. ve kondum. ve oturdum. ve sustum.
"cephane çoktan bitti, umut bitmedi."
Yorumlar
amerika yerine yabancı- mı alınmalıydı...