fal

2010 kahve falım oldukça renkliydi. Telvenin rengi ve kokusu bana huzur verdi. Söyleyen mi yoksa söyleten mi yetenekliydi bilemiyorum ama duyduklarım beni mutlu etti. Zaten bizim oralara her gidişimde, bu gel-giti sonlandırmaya biraz daha yaklaşıyor gibi hissediyorum. Bu kadar farklı hayatlar arasında savrulmanın artık bir sonu olmalı. Ortak bir zeminde buluşmalı insanlarla... Onlarla konuşmaya konuşmaya, uzaklardan gelmiş ve dilini henüz çözememiş biri olmaktan yoruluyorum. Böylece burnum büyüdükçe büyüyor. Halbuki kendime söylendiğim ve ayna karşısında pratik yaptığım zaman bir sorun olmuyor. Kendime kızdığımda, o oldukça anlayışlı davranıyor. Ama fallarda kendim çıkmıyor karşıma. İçip içip bitirdiğim dertlerim çıkıyor. Ben onları tükettim sanıyorum ama onlar tortu olarak bekliyor. Sonra birileri ona anlam ve şekil yüklüyor. "Bak görüyor musun" diyor; "şuracıkta oturmuş bekliyorsun". İçim kabarmış oluyor. Dertlerim fincanın altından taşıyor. Kısmetim taşıyor. Gökten 3 elma yağıyor. Kafama düştüğünde "buldum" diyemiyorum. Yere yığılıp ayıldığımda, hayat güzel diyorum. Bir kahve içsem kendime gelirim ama o eciş büçüş telvelere hayat verecek biri olmalı, içimin tortularında...

Yorumlar

Cosmictree dedi ki…
ne güzel anlattın..

Bu blogdaki popüler yayınlar

41'den

Annemsiz ilk doğum günü