Adım adım, ağır ağır, ağır aksak, kör topal, ikileye ikileye ilerleyen zaman... Günde iki kere doğruyu gösteren olaylar silsilesi içinde, o ikilerden herbirinin başka bir bütünlük içinde olduğu gerçeği. Okudum ve anladım. Hiçbirşey birbirinin aynı değil ama çok benzeri; resimdeki tek farkı bulun. Detaylar önemli.

Zaman geçiyor da büyüyoruz diye yazıyorum bunları. Tüm olan biteni teker teker mi ikişer ikişer mi dörder beşer mi deste deste mi düzinelerce mi tekrar edeceğimi bilemiyorum. Onların üçünden beşinden öğreniyorumdur zahir. Öğrendikçe daha iyi yapacağımı umuyorum. Gerçekten çabalıyorum. O iyiniyetli hisle uyuyorum. Kendime.

Kendimden bir İstanbul efendisi çıkabilir miydi? Sıradan biri olmamaya çalıştım, bunun için sıraya girip sıramın gelmesini bekledim. Gelen toplara gelişine dğeil de durup düzelterek vurdum. Düşündüm. Yanlış olabilir. Yine de çaba, çabadır. Belki bir kara buluruz diye kemiklerimi sızlattım nemli gecelerde... Damarımdaki kanla idare ettim, havadki oksijeni soludum durdum. Eldekileri iyi kullanmaya çalıştım yani. Aşama aşama ilerlemeye çalıştım, zor olsa da sabrettim. Şimdi daha az yazmaya, daha az okumaya başladıkça; diyorum ki demleniyor muyum acaba. Demliyken daha iyi yazdığım doğru ama daha iyi yaşadığımdan emin değilim. Geçen zamanın tek muhasebesini içeride, vicdanda ve sessizlikte yapıyor olabilmek, bunu bağıra çağıra duyuramamak, duyurduğunda bombok etmek, demek istediğinden başka bir şey haline getirmek, korkutuyor. Yaşamak istediğinden başka bir hayatı yaşamak gibi... Buna ne zaman karar vereceğiz? Neyi ne zaman yerine koyup bundan sonrasına bakabileceğiz? Yoksa sürekli imtihan, değelerlendirme, kritik mi geçerli?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

41'den

Annemsiz ilk doğum günü