farklı farklı hayat tarzları arasında geçişlerle; bir nevi bukalemun mode-on... hayatta kalma başarımı buna mı bağlamalıyım? geçişler sert oldukça sağlamlığım artıyor! dağ başından deniz kenarına yaklaştıkça ruhum sarsılıyor. önce paralel uzanıp denize, sonra dikine dikine geldik uçarak. sırtımızı hep bozkır'a dayadık, dönüşümüz orası, ekmek parası. etrafında dönüp dolaşıp kaçamadığımız merkezimiz. her türlü iklim ve coğrafi şartına karşı, hala işe yarıyor olmanın keyfi var.
41'den
20'li yaşların ortalarından beri devam ettiğim bu blogta hala ne yazabilirim bilmiyorum. Yaşıyorum ve ölüyorum. Her nefes beni sona yaklaştırıyor; o yüzden nefesimi tutuyorum. Denizin altında tabi, 20 bin fersah altında; bambaşka bir yerde, gidemediğim, olamadığım, bulamadığım herhangi bir yerde. Burada. Alıyorum ve veriyorum. Hayatta kalıyorum. Eski yazdıklarıma bakıyorum. Bugün olsa yine yazardım Elimde olsa 20'lerde kalırdım. O zamanlar 40'lar nasıl olur diye bir soru aklıma gelmiyordu. Ölümü ya da yaşlanmayı pek aklıma getirmiyordum. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, gördüğüm güzellikler daha önemliydi. Şimdi bakınca görüyorum ki anı yaşamışım. Sanki yaşamıyor gibiydim ama yaşamışım. Daha iyi günler özlemi hep vardı; demek ki yarın daha güzel bir günmüş. "hep yarın olsun." Bugün yeniden 20'lere dönseydim yine aynı şeyi yapardım, cebimdeki bozuklarla İmge'den kitap alıp, çok satış yapıyor zaten diye Dost'tan dergi çalardım. Yakalandım ama ols
Yorumlar