Kayıtlar

Mart, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

minimal öykü denemeleri #5

Selanik Caddesi ile Kızılırmak Sokak'ın kesiştiği yerde buluştuk. Nepal'den ithal garip desenli uzun eteği ile Hindistan'dan gelmiş heybe tipi kırmızılı siyahlı çantasıyla Uzak Asya ıtırlı kokularını bünyesinde taşıyordu. Saçlarının birazını rastalı gibi ördürmüş, böylece Latin Amerika'ya geçiş yapmıştı; kulaklığından dinlediği müzik yayılıyordu; Kuzey Avrupa cazı. Bütün dünyayı bünyesinde toplamış Miss Universe. Bense buram buram tarhana kokan Anadolulu: Babamdan kalmış gömlek ve hırka ile kuzenin ikinci el kotu. Neyse o Lee Cooper'dı; iyi kötü dünyayla bağlantım vardı. Karşıdaki kafe yerine, kahveleri pahalı diye girmeye çekinsek de çaldığı müzikler hep ilgimizi çekerdi; ilk buluştuğumuz yere, Orta Dünya Cafe'ye gittik. Dünyalar arası bir diplomasi krizi olacağı belliydi sessizliğinden; en son messenger'da buluşmak için yazıştığımızda anlamıştım bir şeyler olduğunu, iletisinde bana çakmış gibi gelmişti. Burada kitap değiş tokuşu yapmıştık, ikimiz de İmge...

minimal öykü denemeleri #4

Geniş, gepgeniş bir alan; yemyeşil otlar uzanıyor karşıdaki çayırda ve yukarı yamaca doğru koyulukları artıyor. Aralarında beyazlı siyahlı koyunlar. Benim koyunlarım. Gözetimim altında. Altımda kocaman bir kaya. Elimde sopa, çok mistik. Dünyayı yönetiyorum bu kayada, eski büyücüler, şamanlar, kabile şefleri gibi. Masa başı işi yapmak istemiyorum diye çıktığım ergenlikten kayabaşı işi yaptığım olgunluk günlerime... Okul bitip eve dönünce ne çıktın sen şimdi diye sordu büyük ninem. Adam olup çıktım dedim, adam. İlk insan ben değildim bu yola giren, sonuncu da olmam elbet. Sınavdı, başvuruydu, şehre geri dönsem mi derken elime sopayı tutuşturdular, gençlere kredi veriyormuş devlet. Çoban kalmamış köyde. Zaten sen insanları yönetmek isterdin hep, önce hayvanları yönet. Stajımı çoban olarak yapıyorum. Bu eşsiz manzarada Hasan Ali Toptaş tasvirleri yapmak mümkün ama olmuyor. Ne çiçeğin üstündeki arı, gezip dolaştığı yerler hakkında bana bilgece nasihatlar veriyor, ne yamacın ucundaki tek b...

minimal öykü denemeleri #3

Üstümü başımı kontrol edemeden evden çıktım. Ne oldu yine bizimkine? Bir de bize derler belli dönemlerde bir hallere giriyoruz diye. Ya erkekler girmiyor mu? Belki de hiç çıkamıyorlar o hallerden. Neye kızmış olabilir? Çocuğu bile öpmeden çıkıp gitti, onu hazırlayacağım diye geç kaldım. Servisi bu hafta üçüncü kaçırışım, artık beklemiyorlar bile. Otobüs durağı kalabalık, yine kaçamak bakışlar oramda buramda. Reklam panosunun camından kendimi süzüyorum. Bu takımı pazartesi de giymiştim. Kirliye koymamışım. Otobüste çantamı yine taciz dokunuşlarına karşı ne tam önümde ne tam arkamda tutmalıyım. Öyle bir kirik noktada, koltuk altımda. Yoksa bu sefer kapkaça da maruz kalabilirim. Ne çok şey düşünmek zorundayız biz? Biraz erken inip yürüsem mi ama bu topuklularla da yürünmüyor yahu. Otobüsün dolanıp durması iyice geciktiriyor beni. Ofise girdiğimde, gözetleme noktasından patron yine süzüyor baştan aşağı: bu kaçıncı gecikişin? Kafamla selamlayıp geçerken, aşağı inen gözlerinin orada kaldığın...