kendimle dost hayatımda 10 gün geride kalırken kendime olan sevgimin çok da artmadığnı, tersine eskinin boş ve sessiz koridorlarını pek özlemediğimi fark ettim. sessiz koridorlarıma acil yardım fişekleri gönderdiğim günlerden kalan yanık izlerini bulmak mümkün, elimi duvarlara sürtünce... kendi sınırlarıma dayanmışım demek ki yeni duvarlar ve sınırlar edinmenin zamanı gelmiş. yeni dörtduvarlar ve yeni dörtgözle beklenen gelecek... her şeyin tam yeri ve zamanında olmak gibi güzel bir huyu var ki hala bekliyorum tam zamanı gelsin diye tıpkı zamanımın bitmesini beklediğim gibi önceki yazlarda. yaz demek, beklemenin ter ve sıkıntıyla nefes nefese gelmesi demektir zaten. bekliyoruz, onların ve şeylerin yeterli olgunluğa ulaşması için.
41'den
20'li yaşların ortalarından beri devam ettiğim bu blogta hala ne yazabilirim bilmiyorum. Yaşıyorum ve ölüyorum. Her nefes beni sona yaklaştırıyor; o yüzden nefesimi tutuyorum. Denizin altında tabi, 20 bin fersah altında; bambaşka bir yerde, gidemediğim, olamadığım, bulamadığım herhangi bir yerde. Burada. Alıyorum ve veriyorum. Hayatta kalıyorum. Eski yazdıklarıma bakıyorum. Bugün olsa yine yazardım Elimde olsa 20'lerde kalırdım. O zamanlar 40'lar nasıl olur diye bir soru aklıma gelmiyordu. Ölümü ya da yaşlanmayı pek aklıma getirmiyordum. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, gördüğüm güzellikler daha önemliydi. Şimdi bakınca görüyorum ki anı yaşamışım. Sanki yaşamıyor gibiydim ama yaşamışım. Daha iyi günler özlemi hep vardı; demek ki yarın daha güzel bir günmüş. "hep yarın olsun." Bugün yeniden 20'lere dönseydim yine aynı şeyi yapardım, cebimdeki bozuklarla İmge'den kitap alıp, çok satış yapıyor zaten diye Dost'tan dergi çalardım. Yakalandım ama ols
Yorumlar