" 'kendimi bırakmalıyım' diye söylendi. direnmekten vazgeçmeliyim. yaşamalıyım ve görmeliyim. bilmediğim bu ülkeye yolculuktan korkmamalıyım. kimsenin ilgilenmediği bu silik insanların dünyasına girmeliyim. selim'in yolculuğu yarıda kaldı, aklı da... benim ne işim var onların arasında? olur mu selim? ben onları ne yapayım? onlar beni ne yapsınlar? öyle deme turgut. seni görünce nasıl sevinirler bilemezsin. benden de selam söylersin. kusura bakmayın işi çıktı gelemedi dersin. onlar anlarlar. rüya gibidir turgut: aklınla karşı koyamazsan birdenbire bir kapının önünde bulursun kendini. hepsi kapının önünde birikmiş sen bekliyorlar. onlar seni istiyorlar selim: tutunamayanların prensini istiyorlar. öyle anlatmadık mı kerhanede? sen anlattın turgut. (...) onların kahramanı sensin. bir kahraman bekliyorlardı yüzyıllardır. kendileri gibi olmayan, gene de onları anlayan bir masal kahramanı. gir içeri, bekletme zavallıları canım kardeşim!"

(o.a./t./s.320)

Yorumlar

Onur BİÇER dedi ki…
Küçük bir alıntı da benden olsun, son 20 sayfasını da bugün bitireceğim kitaptan.

"Ayakkabısının burnunu yaprakların içine sokarak yürüyordu. Değişik bir yaşantının tazeliğiyle yürüyordu. Birbirinden habersiz yaşantılar içinde olmak ne güzeldi. Daha önce bilinmeyen bir kapıyı çalmak, yeni bir sesi dinlemek. Yeni yüzler görmek. Daha bilmediği ne odalar, ne insanlar vardı kim bilir o evde? Yeni imkanların heyecanı vardı. Bildiği sokaklardan yeni insanlarla birlikte geçiyordu. Ne güzeldi her zaman gidilen bir lokantanın tanıdık garsonlarını yabancı bir sesle, yeni dostların yabancılaştırdığı bir sesle çağırmak... kendini yenilemek: elbisenin üstüne sinmiş olan eski kokulardan, bakışlardan, seslerden, ilgilerden temizlenmek, yeni yüzleri yeni adlarla çağırmak. Yıpranmış ümitlerden taze ümitsizliklere kesiksiz bir geçiş... Esat'la Aysel'i tam o anda tanımış olsaydı! Bir gün önce tanımak, bir günün getirdiği düşünceler, duygular; bu kadarı bile fazlaydı. Gene de geç kalınmıştı. Karşılıklı yorumlar yapılmıştı açık ya da kapalı. Birbirlerini düşünmüşlerdi, tartmışlardı. Bunları yapacak zaman da geçmemiş olsaydı; denizin katıksız mavisine hayran oldukları anda tanışmış olsaydı onlarla. Parlak gökyüzüne baktıktan sonra yavaşça aşağı indirilen gözler, ilk defa bakışsaydı."

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemsiz ilk doğum günü

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

Öyküler