minimal öykü denemeleri #6

Koltuğa oturur oturmaz çantasından kremini çıkarıp sürdü, bana da uzattı, kayısılı, kulaklık kalkanımın arkasından yanaklarımı yukarı kaldırıp "teşekkür ederim-bi uzak dur" karışımı mimiğimi yapıp yine camdan dışarı baktım. Bi' hareket edemedi şu otobüs. Cam kenarı, kurtarıcı olmuyor kimi zaman. Annem soğuk olur kızım, oradan alma dese de muavinin orasını burasını değdirmesinden daha kötü değil. Çantasını karıştırıyor bizimki, saçlar başlar yerinde, çanta orijinal büyük ihtimalle. Kentin özel üniversitelerinden birinde olma ihtimali yüksek ya da işletme bölümünün potansiyel-presantabl-satıcılarından. Dış görünüşün önemli olduğun katılıyorum. Sevgili seçimlerimde hep ilk sırada o gelir, huyum kurusun. İç güzellik safsatasına bir türlü ısınamadım. Belki bir zamanlar, eskiden... Çaprazdaki yakışıklıyı keserken de aklıma geldi; önce çekicilik. Şimdi o kayısı kokulunun koca çantası görüş açımı kapasa da kısa bir geçmiş turu yaptırdı bana, burnu güzel çocuk. Benim o edebi havalardaki son maceramla aramızdaki tartışma buydu hep. Yakışıklı olmadığını söylediğimde çok bozulmuştu. Cam kenarına oturunca hep aklıma gelir, "yoldan yana-yolun tarafında-yolcu" benzetmeleri... Hiç eksik bırakmazdı beni yazdıklarından. Ona göre hayat hep bir arayıştı. "Gemileri yönetme sanatı, yolunu bulma, yıldızlara bakarak haritayı okumalısın, bilmelisin istikameti, şansa bırakma geleceği" diyordu. Ama ben biraz daha rahatlık düşkünüyüm. "Boş insanlar, dolu anlar-mümkün mü, onlar da boşalır, bedenler akar bulanık suda, hiçbir şey görünmez, kurt puslu suyu sever, akıp gider, karanlık odada kara kedi ara, kendine dayan-bir sen varsın hayatta, hep tek başına!" Son mesajlarından biri buydu şimdi telefonumda fark ettim. Üzgünüm, sıkıldım. Tamam hisler, duygular önemi ama biraz da görsellik canım. Benim arkadaşların hepsi götlü göbekli adamlara takılınca da aynı şeyi söylüyorum. Evet, baba figürü bir yere kadar. Galiba benimki yakışıklı olunca, mecbur ben de yakışıklı arıyorum.

Hop o nereden çıktı birden, bizim yakışıklının görüş açısındaki çantadan birden Marcel Proust çıktı. Yok yahu olamaz. Açtı okuyor bizim kayısı kokulu güzel. Notlar alıyor yanına, altını çiziyor. Üniversitenin ilk yıllarında, romantik günlerimde okumuştum; şimdi biraz uzakta kaldı o günler. Hayat beni kendine mi benzetti, kayıtsız, akıp giden... Kendi çantamdaki Ahmet Ümit'i çıkarıp okumak istemedim şimdi. Müziğe devam. Dayanamıyorum harıl harıl okumasına, kulaklığımı çıkarıp kayısı kokusuna yaklaşıyorum ufaktan.  "Okumuştum ben de"; kendimi kanıtlama isteği mi bu? Biz de o yollardan geçtik ispatı. Ama artık beyaz yakalıyım, plaza insanı. Biraz önceki krem tanışmasının öcünü alıyor, kayıtsız. Önümdeki kapalı ekranda kendimle göz göze geldim. Yaptığım tercihler, attığım adımlar hep böyle kayaya çarptı. Belki bu özgüvenim beni hep yanılttı. Dinlediğim grubu biliyormuş o da, kulaklığımdan duymuş. Artık ikimizin de kalkanları indi gibi. Mimikler yumuşadı. Karşılaştırmalı Edebiyat okuyormuş. Evet, özel üniversitede ama tam burslu . Hay allah. Kız zehir çıktı. Hızlı bir sevdiğimiz yazarlar turu, hop bir sürü ortak zevk. Niye bu ilk görüş tespitlerim hep yanıltır beni. 12 saatlik yolculukta iyi bir şans aslında, uçak biletleri hep pahalı oluyormuş bayram öncesi, o da ekonomik derdinde belli ki. 3. saatteki molada ilk sigaralar, 6. saatte aynı çorbaya ekmek batırma. Bir dakika ya, yarım günde bu ne kanka! Kızlar, erkekler, sevgililer derken çoktan internetten takip etmeye başladık birbirimizi. Aa ortak bir kaç arkadaş da çıktı  takıldığımız Asmalımescit mekanlarından...

Üniversitenin ilk yıllarına geri döndüm hızlıca. Hayata dair heyecanlarımın olduğu günlere. Nasıl ve neden kaybettim o günleri bilmiyorum ama iş hayatına girince bambaşka biri oldum. "Hiç öyle plaza çalışanı gibi görünmüyorsun dedi, öğrenci sanmıştım seni." İltifat kabul etmek istiyorum. "Yeni başladım zaten." Bitince üniversite özlüyorsun, çirkin adamları özlemek gibi. Uzaktan sesleri hoş geliyor. Geçmişle bugünün gidiş gelişleri arasında bu güzellik bana her şeyin iyi olabileceği günleri hatırlatıyor yine.

Eve gidince hemen facebookta geçmişini kurcalıyorum gizemli güzelin, eski iletilerinden birini okuyorum ve benim eskiyi hatırlıyorum: "Eskinin tadı güzel, bildik, zor zamanlarda sığınılacak türde; ama yeninin heyecanlandırması, uzun süredir yok. Buradan yola çıkıp, her şey sıkıcı ve tatsız demeyeceğim. Facebook'ta karikatür paylaşmam kadar zor bir ihtimal bu karamsarlık. Çünkü o karamsar günlerimi yeteri kadar yaşadım ve bu bana büyük bir güç verdi. Artık sıkıntının sürdürülemezliği dönemindeyiz. O zaman keyif veren sözler şimdilerde dert olur. Daha iyimser olmak, hayatta kalmak için gerekli görünüyor."

Yorumlar

Suna Avinç dedi ki…
başarılı

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemsiz ilk doğum günü

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

Öyküler