10. yıl münasebetiyle tutunamayanlar'ı yeniden okuyorum. 12. yıl münasebetiyle ankara'yı da yeniden arşınlamak niyetindeydim; sıcak izin vermiyor. iki gündür evde oturunca 300küsür sayfayı devirdim. bir kere daha anladım neden bu kadar etkilendiğimi. 10 yıl önceki ruh halimi daha iyi anlatan bir kitap olamazdı sanırım. şimdi bile yer yer vay be diyorum. şimdi bile derken, yazı eskidiği için değil ben eskidiğimden...  hisler eskimiştir belki diye düşündüğümden... eskinin romantizmi pek olmadığından. ama adam yazmış; '70'lerde 2000lerin sıkıntısını, pek tabi '80lerin ve '90ların da... onlar üzerine taşlama ve "şey" üzerine güzelleme. yazdıkça yazmış. bitmeyen dertler üzerine. gerçek ve sahici ve yakıcı ve samimi ve yakın ve yanık dertler üzerine. başka biri görünmeyi başar(a)mayıp(!) kendi içinde takılanların derdini.

uzatmak istemiyorum, yazarım daha.

bir iki film izledim. yemek sipariş ettim. uyukladım. yaz işte. temmuz. iki m yan yana gelince bu kadar olur.

Yorumlar

Onur BİÇER dedi ki…
O zaman ben de bir alıntı ile katkı koyayım 10. yılın şerefine:

"Selim Işık yalnızlığını kelimelerle besledi. Kelimelerin anlamını bilmeden önce tanıdığı yalnızlığı Kelimelerin içinde yetiştirdi. Eski yaşantılarının hastalığından yeni kalktığı sırada, aldırışsız Kelimeler konuşurken, eski yaraların eski Kelimelerinin göğsüne saplandığını duydu birden; sustu kaldı. Kelimeler, yalnızlığını yaşamasına da bırakmadılar onu. Her yandan kuşatıp saldırdılar. Kullandığı Kelimeler de dönüp ezdi onu, soluksuz bıraktı. Sonra, yatağından fırladı birden Selim; bütün Kelimeleri ve yaşantılarını ezdi ayağının altında. Güneşe çıktı. Güneş gözünü acıttı bir süre sonra, perdelerini kapayıp Kelimelerin karanlığına döndü. ... ... ... ..."

Bu blogdaki popüler yayınlar

41'den

Annemsiz ilk doğum günü