"İstanbul Triology"

Lise yıllarım üniversitenin ilk yarısı, Dream Theater'la geçti. Bir ara onlardan ve yan projelerinden başka hiçbir şey dinlemiyordum. Sevdim mi tam severim, durumu. Bu iş zamanla kurumsal hal aldı; fan kulüp kurucularından oldum. Uluslararası fan kulüp tarafından tanınınca, önce resmi sıfatını aldık sonra birden konser organizasyonuna evrildi iş. Benim onca toyluğum ve hayalperestliğim arasında, işin bu kadar çabuk profesyonelleşmesi, kolay hazmedilir bir şey değildi. 2002 konserinden sonra ekipten ayrıldım, sonra grupla bağım da hızlıca koptu. 2005'teki konsere sıradan bir seyirci olarak gittim, son ikisine gitmedim bile.

İlk konser öncesi-sırası-sonrası ile tam bir milattı. Daha önce hiç öyle bir ortamda bulunmadığımdan, 5000 kişi arasında kazakla konser izlemenin ne demek olduğunu da bilmiyordum. VCD'lerde DVD'lerde bu adamları sakince izleyen kitleyi görmekten, meselenin pratiğine uzak kalmışız. Konserin başlamasını en önde, yaklaşık 1,5 saat yere doğru dürüst basamaz ve ezilme tehlikeleri atlatarak bekledim ama asıl bomba Pull Me Under'ın ilk akoruyla patladı. Hallaç pamuğu gibi atılmak deyimini canlandırıyordum Bostancı Gösteri Merkezi'nde. Dayanamayıp kendi gerilere atmıştım; ilk 3-4 şarkıyı hatırlamıyorum. Konser sonrası adamların kaldığı otele gidiş, fotoğraf makinamı kaybedip bulmam, ardından havaalanı... Tüm gece ayaktaydık. Sonrasında arkadaş evine çağırmadığı ya da ben gelebilir miyim diye sormadığımdan, tüm gün Taksim'de çaycılarda uyuklamıştım. Garip bir şekilde gece trenle dönmek ısrarım yüzünden tüm gün oralarda sürttüm. O günkü yorgunluk ve uykusuzlukla, bir günde birkaç kilo vermiştim sanırım.

Asıl mesele bu değil tabii. (Asıl mesele, biletimi pvc kaplatırken, biletin yanması, onu mustava anlatır.) 2005 sonrası ivme kaybeden Fan Kulüp, yeni bir çalışmayla kendini hatırlattı: Dream Theater İstanbul Triology. 2002, 2005 ve 2007 konser görüntülerinden oluşan bir DVD. O zamanki profesyonellik seviyesi, şimdilerde iyice tepeye çıkmış ve eli yüzü düzgün, gayet "saygın" bir iş olmuş. Ben de eski günlere, şöyle bir uzanıp geri geldim; hayret hiç tarzım değildir halbuki!

Yorumlar

mustava dedi ki…
Hikayenin bana düşen kısmı tam bir traji-komedi. efendim, sevgili D.E. kendisi için çok önemli olan bileti ileriki kuşaklara miras bırakmak gayesi ile zamanın getirdiği aşınmalardan koruma güdüsüyle, bilinen en etkili yöntemlerden birisi olan PVC ile kaplatmak istemektedir.

Ancak biletin kimyası yüksek ısı ile bir plastiğin içinde hapsolmaya hazır değildir. Üzerindeki grup elemanlarına ait imzalar bile bir işe yaramaz.

Dükkan sahibi ile işlemin başında konuşulan konu bu biletin sahibi tarafından ne kadar değerli olduğu, tüm bu çabanın bu değerli nesneyi muhafaza etmek üzerine olduğudur ki dükkan sahibi de bu değerlendirmeye tüm kalbiyle katılmıştır.

Ancak kader! Demin de dediğim üzere; yüksek ısı ve keder kaplar biletin üzerini. Bir yandan renkli giren bilet, diğer yandan evet plastik muhafazası içinde ancak farklı bir ten rengiyle çıkmaktadır. Hayır ırkçı değilim, ama üzerindeki yazılar okunamamaktadır şimdi. Kimse okuyamıyor, dükkan sahibi de.

Birkaç saniye önce çok değerli olduğu konusunda mutabık kalınan biletin kararması sonucu dükkan sahibi ve D.E. birbirlerine bakarlar, bakarlar. Hoş-sohbet bitmiştir. Adam biletten kalanı sevgili D.E.'ye teslim eder, konuşmadan.

Benim içimi gıcıklayan sahne de budur. Kahkaha attıran, yerlerde süründüren sahne. Hayır zalim ve duygusuz değilim. Sayın D.E.'yi çok severim bilakis.

Hayatta roller, durumlar, taraflar süratle yer değiştirir.

D.E. o günkü olayı aktarırken kendisinin ne kadar da mutedil ve erdemli davrandığını söylemiştir. Kimseye adam akıllı bağırıp çağıramadığı için mi öyle davranmıştır, yoksa akil bir adamın yapması gereken bu mudur?

Kendisi böyle bir durumu -erdemli hareket- desteklemek için bir keresinde kendisini yolda girdiği su dolu çukur neticesinde baştan aşağı ıslatan bir araba şöförüne karşı hoşgörülü tutumunu ileri sürer. Böylece dükkan sahibine olan tutumunu genelleştirir. Kendisi bilir.

-O-

Benim için muğlak ve bilinmez olan, bilinmek istenen, bilmek istediğim ise...

PVC kaplı siyahi biletin o küçücük çalışma odasında bir yerlerde özenle saklanıp saklanmadığıdır...
geyik1940 dedi ki…
gülmekten yerlere yattım mustava bey, ellerinize sağlık:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemsiz ilk doğum günü

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

Öyküler