Paris bir rüyaydı

Paris bir rüyaydı, bizi rüyaya yatıran Air France'taki matmazeldi; uçuran A320'nin kaptanı, virajları mı sert alıyordu yoksa stratosfer mi biraz taşlıydı... Şarap sonrası gözlerimiz kaydı ama bulutlar üstünde taş sektirmek olmazdı. Abdel'in arabasındaki Mustafa Sandal bize hoşgeldin demese olmazdı! Abdel'in ha!larını duyan kulaklarımız, ağızımıza komşuluk ediyordu o an; "burdayız burdayız" diye parlayan gözlerimiz, görevini yapmaktan mesuttu.

Gündüz bir demir yığını olsa da Eyfel, dolunayla sözleşmişcesine parlaktı. Yıldızlar ölmüştü, aşklar bizi terk etmişti ama biraz şarap her zaman iyi gelirdi. Hele ki Eyfel'in altında, dolunay ışığında.

Avenu Kleber'deki şampanya bardağı, hala sıcaktı sanki; az önce kenetlenen dudakların orada olduğunu hatırlatmaktaydı. Yürüdük de yürüdük. Zafer Takı bizi karşıladı. Şanzalize, yolumuza serildi; köşeye sotelenen siyahiler PSG tribünlerinden miydi?

Paris bir rüyaydı, Moulin Rouge sokağı barlar kabus. Irish Pub'taki Carlsberg niye o kadar acıydı? Vertumnus, taksiciye çok adildi; havaalanı sabahın dördünde çeşit çeşit ırkın uykulu gözleriydi. Tuvaletler dost, ucuz crossiant yaren, Air France kahvaltısı ise bize hayalkırıklığıydı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

41'den

Annemsiz ilk doğum günü