30 Nisan itibariyle, danışmana verilen tezden 4 aydır haber yok. Kısa haberler gelmişti; hala hayattaymış. Beklemek, terbiye edicidir. Neyse ki arada yazıp çiziyorum da kendime meşgale buluyorum. Tabii arada yenilen goller hariç... Geçmiş, geçmiştir; hesapları kapatalım: Önümüze bakalım. Geçmişle hesaplaşmaktan pek hayır gelmiyor. Önümüzdeki günler hareketli olabilir: 5 Mayıs Kesmeşeker konseri, ablanın doğumu, yaylaya gitmek hevesi, kayınvalidenin Eskişehir planları... Sonra yaz geliyor. Kısa bir tatil? Keşke kafa rahatken gidebilsek...
41'den
20'li yaşların ortalarından beri devam ettiğim bu blogta hala ne yazabilirim bilmiyorum. Yaşıyorum ve ölüyorum. Her nefes beni sona yaklaştırıyor; o yüzden nefesimi tutuyorum. Denizin altında tabi, 20 bin fersah altında; bambaşka bir yerde, gidemediğim, olamadığım, bulamadığım herhangi bir yerde. Burada. Alıyorum ve veriyorum. Hayatta kalıyorum. Eski yazdıklarıma bakıyorum. Bugün olsa yine yazardım Elimde olsa 20'lerde kalırdım. O zamanlar 40'lar nasıl olur diye bir soru aklıma gelmiyordu. Ölümü ya da yaşlanmayı pek aklıma getirmiyordum. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, gördüğüm güzellikler daha önemliydi. Şimdi bakınca görüyorum ki anı yaşamışım. Sanki yaşamıyor gibiydim ama yaşamışım. Daha iyi günler özlemi hep vardı; demek ki yarın daha güzel bir günmüş. "hep yarın olsun." Bugün yeniden 20'lere dönseydim yine aynı şeyi yapardım, cebimdeki bozuklarla İmge'den kitap alıp, çok satış yapıyor zaten diye Dost'tan dergi çalardım. Yakalandım ama ols
Yorumlar