Böyle suskunluk zamanlarında, konuşulmayan kelimeler içeride yeni doğacak kelimeleri de boğuyor. zaten yeteri kadar sayım yok onlar da birbirini tüketiyor. Konuşkan değilimdir; çoğu zaman konuşma isteği dahi duymam, ama bazen arayı kapatmak için boş konuştuğum oluyor. Kendini aradan kurtaran bazı kelimeler yeni bir sessizlik-suskunluk döngüsüne kapılmamak için aradan çakıp kurtulmak istiyor olabilir o anlarda. Susarken gelecek diğer kelimeleri de yok ettiğimi düşündüğüm için bazen kendi kendime konuşup ses tellerini çalıştırmaya çabalıyorum. O zamanlarda da sanki geçen zamanda yeni bir ses edinmişim gibi şaşırıyorum.
41'den
20'li yaşların ortalarından beri devam ettiğim bu blogta hala ne yazabilirim bilmiyorum. Yaşıyorum ve ölüyorum. Her nefes beni sona yaklaştırıyor; o yüzden nefesimi tutuyorum. Denizin altında tabi, 20 bin fersah altında; bambaşka bir yerde, gidemediğim, olamadığım, bulamadığım herhangi bir yerde. Burada. Alıyorum ve veriyorum. Hayatta kalıyorum. Eski yazdıklarıma bakıyorum. Bugün olsa yine yazardım Elimde olsa 20'lerde kalırdım. O zamanlar 40'lar nasıl olur diye bir soru aklıma gelmiyordu. Ölümü ya da yaşlanmayı pek aklıma getirmiyordum. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, gördüğüm güzellikler daha önemliydi. Şimdi bakınca görüyorum ki anı yaşamışım. Sanki yaşamıyor gibiydim ama yaşamışım. Daha iyi günler özlemi hep vardı; demek ki yarın daha güzel bir günmüş. "hep yarın olsun." Bugün yeniden 20'lere dönseydim yine aynı şeyi yapardım, cebimdeki bozuklarla İmge'den kitap alıp, çok satış yapıyor zaten diye Dost'tan dergi çalardım. Yakalandım ama ols
Yorumlar