Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

annem öldü

Gördüğüm en gerçekçi korku hikayesiydi. Bizzat yaşadım. Korkunun içindeydim artık, beklemekten öteye geçtim. Kafalar eğildi yükseldi, döndü dolaştı, ağızlar açıldı kapandı, sular seller oldu, yağmurlar ve göz yaşları boşandı, eminim yakındaki deniz de morardı ve başımızdaki palmiyeler de turunculaştı. Herkesin başına gelen bir şey oldu. Herkesin bildiği sır. Ölüm. Annem öldü. Kaskatı bir gerçeklik. Hastanede, morgda, mezarın içinde... Başka bir bedenin içinde olan biteni izliyor gibiydim. Aslında her sürecin içindeydim. Ben hem orada hem değildim. Belki hep kaçmak istedim ama dönüp dolaşıp aynı yere geldim. Aile. Kalabalık. Toprak. Annemle aram hep iyi oldu. Bu hem sevinilecek hem üzülecek bir durum. Onu hep iyi bir şekilde anabileceğim. Ama bir daha iyi bir anımız olmayacak. Olan oldu çünkü ölen öldü. Ölenle ölünmüyor ama çok net eksiliyorsun. Toprağın içindeyken bunu hissettim. Her kürek atışında eksildim. Her yürek atışında ona yaklaştım. Her nefeste eksilme devam ediyor. Herkes...

nasılsın?

Bu aralar popüler bir kalıp var; "şu tarz insanlardan uzak durun", "böylelerini hayatınızdan çıkarın" vs. Kimseyi özel olarak hayatımdan çıkardığımı, defterden sildiğimi hatırlamıyorum; ama eminim üzerim silinmiştir başkaları tarafından çeşitli nedenlerle. Kimseye bilerek bir kötülük yapmak istemedim, bilerek yalan söyleyip üzmüş olduğumu da hatırlamıyorum ama yine de öyle veya böyle canlarını sıkmışımdır. Benim canımı en çok sıkanlar ise, "sen nasılsın-neler yapıyorsun" diye sormayanlar. Laf olsun diye değil gerçekten sormaktan bahsediyorum. Gerçi ağız alışkanlığıyla bile sormayı akıl etmeyenler var. Yani gerçekten başkasını dert etmeyenler.  Geçen gün bir arkadaş sorunca, daha doğrusu uzakta olduğu için yazınca, fark ettim. Bir şeyler anlatmayı özlemişim. Yakın dönemde gerçekten bir diyalog kurmak çok zorlaştı. İnsanlar aslında konuşmuyor; tek taraflı bildirimde bulunuyor. Tebliğ. Monolog. "Ben böyleyim abi" insancıkları. Biraz da sosyal medy...

iyi haber

Beklediğim iyi haber sonunda geldi. Doçentlikte eser inceleme sonucu: başarılı. Sevinince ne yapılıyordu tam olarak bilemediğim için bir süre bir şey yapamadım tabii; mutlu olmanın/hissetmenin garip hale geldiği bir süreçteyiz. Bekleme/beklemek/biraz daha beklemek/kötü bir şey olacak gerginliği rutinini kısa süre de olsa dışarı çıkınca, sudan çıkmış balık gibi kalıyorum. Şimdilik yoluculuk bitmiş de aşağı inmişim sersemliği var. Sonrasında yola devam, yeniden...

Filmler kitaplar fotoğraflar

Ahlat Ağacı'nı izledim; Hasan Ali Toptaş'ın yeni kitabını okumaya başladım; eski tatlar, eski titreşimler ama aynı hazzı vermeyen işler. Ardından bir de eski günlerden kalan kutular açılınca, eski mektuplar, biriktirilen biletler, gidilen yerler, fotoğraflar... tam anlamıyla nostalji oldu. İmalar, acabalar, doğru-yanlış sayıları ve öğrenci olduğunu gösterir belge. Hangisi gereksizdi bunların, atmak lazım. Gereksiz olan bu dert tasa mıydı? Yeniden bir seçim yapma şansım var mı? Geri dönsem aynı birikintilerin altında mı kalırım?  İyi kötü bir şeyler yapmaya çalışan, içine doğduğu kabuğu değiştirmeye çalışan biriydim, elimden geleni yaptım. Uğraşırsam, çalışırsam, denersem değişeceğini düşündüm. Sonra Adana-Pozantı otobanında aynı şarkıları dinledim durdum. Aynı şarkılardan farklı manalar çıkardım bu kez. Eskiler aynı hazzı vermiyordu. Şarkıları cover'lamak gerekli.

37'yi Geride Bıraktım

37'yi geride bıraktım. Hep kendimle ilgilendiğim için başkalarının hikayelerini yazamadım. İçimde kalabalıklar olduğu için başkasına yer açamadım. Dışımda olan biteni hep kendimle ilgili sandım. Başkalarına iyi, kendime kötü davrandım. Bu yaşıma kadar nasıl geldim, ben de şaşırıyorum. Bazı şeyler bırakınca akıp gidiyor öyle. Hayat; bıraktım gitti. Aktı sel eyledi. Yollar, yollar; bekleyişler ve hayal kırıklıklarıyla döndü durdu. Sayılar arttı, dertler birikti; yapacak bir şey bulamadım, akacak yol bulamadım; bekledim ve kırıldım. Kendi etrafımda döndüm ve kendimi yeniden buldum. Tanıştığıma memnun oldum.

alıştıkça yaşadıkça...

Gerçek iyi haberler için beklemeye devam... kötü haber olmamasına iyi haber diyerek geçen günler, yakın geçmişi özetliyor. sahtesiyle uğraşmaktan gerçeğini unutmaya doğru yol aldım. hak ettiğimi düşündüğüm sonucun, başkalarınca da onaylanması gerekiyor. başkaları... geçmişte de hep olan önce kötü sonra iyi denkleminin burada da tutmasını diliyorum. yaz bitimiyle beraber edebiyata olan mesafe arttı; günlük rutin, dersler ve okul işlerinin içine girdim. rüya hanımın büyüme hallerine gülüp duruyorum, içimden. dışarıda her zamanki gibi başkayım. bu aralar aramız daha iyi gerçi. videolarda da başka bir konsepte geçmeye başladım. yaz dönüşleri genelde yazma işlerine daha bir hevesle sarıldığım zamanlar olurdu; şimdi pek öyle değil. daha önce sormuştum "hani benim yaşlılığım nerede" diye; işte buradaymış: alışmak, kanıksamak, umursamamak ve öylece akıp gitmek. "alıştıkça, yaşadıkça önemsiz gibi geliyor".

Tarladan Odaya

Daha dün bamya dikeniyle uğraşıyordum, bugün kitap tozuna geri döndüm; farklı hayatlar arasında geçişlere devam. Önce Torosların bir ucundan diğerine ağır aksak dura kalka yolculuk; sonra pastoral hayatta ben de varım denemeleri. Önce maviliklere sonra kırmızı toprağa bulanma. Önce tüketim sonra üretim. İkisi arasında, ikilikler arasında, ikilemler arasında bir dengeyi tutturabilmek hayatın zor kısmı. Bir süre çeviri kitap-yabancı yazarlarla ilişki kurduktan sonra Türkçe yazarlara geri döndüm. Akif Kurtuluş ve Behçet Çelik okudum. Dönüş yolunda geçen seneki rutinin aynısını yapıp yol için klasiklerden bir tane seçtim; Çehov-Hayatım'la yola devam ediyorum. Okulda oda değişikliği yapıldı ve her taşınma gibi yine eski defterler karıştırıldı; anılara sövüldü, anılara gülündü ama bunlar hep pasif formda yapıldı. İçimden sessizce övdüm ve kınadım kendimi. Bir kısımını da buraya aktarıyorum işte. Kusura bamya...

Gidiş geliş

Horst ve grabenler arasında dikine dikine gidiyorum hayatın; ileri! Geri gidip değiştirebilecek şeyler var mı? Öyle bir şansım olsa onu da yanlış yapma ihtimalim yüksek. Bırak dağınık kalsın. Daha önce yazdığım gibi elimden gelen bu. Yapacaklarımın en iyisini yaptım. Şimdi beklemedeyim. Biri bitip diğeri yeniden başlarken. Hayatlarımız başkalarının parmak uçlarındayken, kendi uçlarımı keşfediyorum. Yeni bir noktaya gidip geri geliyorum. Işık ışını gibi karanlıkta kayboluyorum. Başka kayıplar da var. Arkadaşımın babasının vefatı. Başkaları da var. Bunu hatırlamak gerekli sürekli. 

Bugün

Bugün Alsancak'a gittim, vapura bindim, insanlara baktım, kötü haber almadım, iyi haber buydu, müşteriler dışında tuvalete giriş 5 tl yazılarını gördüm, eski pencere çerçevelerine ve yıkılacak bina içlerine çizilmiş grafititelere duygulandım; söyleyeceklerim buydu.

Videolar

Youtube'ta videolar yayınlamaya devam ediyorum; çoğunlukla kitap tanıtımı, arada memleket esintisi. www.youtube.com/yavuzy

Yolculuk öncesi

Kafamdaki kargaşayı adana otogarında görmek mümkün; mahşerin kopyası, her çeşit ses ve gürültü, mizaç ve mizah, korku ve gerginlik. Biliyorum bunları bir yerden. Sessiz ve karanlık odalardan dağ başına geçtim, acaba sonum burası mı diye içim içimi yiyerek, toprağa akın olmanın verdiği sağaltım. Rana Dasgupta'nın Solo'sunu okuyorum bir yandan, yine yaşlılıktan geçmişe yolculuk hikayesi. Ben de kendimi nasıl heba ettiğimi izliyorum çeşitli anılarda, nelere cesaret edemeyip nelerden kaçtığımı, kimleri kırıp neleri döktüğümü. Kendime haksızlık etmeye devam. Sırtımı sıvazlasın diye ancak annemin yanına gelebildim. Pek arayıp soranım yok. Ne desinler, onların söyleyeceklerini ben kendime söylüyorum. Kendimden başkasını düşünemiyorum. Ama düşünmeliyim. Etrafta dertlenecek çok şey var. Kendimden biliyorum. Şaka şaka, hiç bir şey bildiğim yok. Uzun bir yolculuk öncesi kendi kendime konuşuyorum. İnsanları pek sevmiyorum ama kendi kendime de sıkılıyorum bazen.

tekrar

Hayatın çeşitli dönemlerinde sıkça olan bekleyişlerden birine daha imza atıyorum bugünlerde ve biliyorum ki "beklemek, gövde kazanması zamanın". O gövde de beni eziyor. Bu ezilmenin nedeni kafamda uydurduğum senaryolar ve kurduğum denklemler. Aslında bu hünerimi daha kurgusal işlere verseydim şimdiden hikayeler yazmaya başlamıştım. Kendime her gün yüzlerce kez tekrarladığım ve bir şaman büyücüsü gibi görev edindiğim tekerlemelerim, önceki yaşananlar, beni hem rahatlatıyor hem gerekiyor. "Daha önce de şöyle olmuştu, şimdi de böyle olacak" . Buradan şairane bir iş çıkmayacak; hayatın rutini içinde kaybolup gideceğiz. Kendimi hırpalamaya değmez.

Tespit

Kendime dair en iyi tespitim şu (burası kişisel bir blog, değil mi?) : eğer ben mütevazı olup azla yetinirsem hayatın beni ödüllendireceğini düşündüm . Dengeyi o kuracaktı. Ben azı kabul edecektim, o çoğaltacaktı. Ben kötüyü kabul edecektim, o iyiyi verecekti. Ben sıradanı nasiplenecektim, o gökyüzünden yıldızlar indirecekti. Ben istemem diyecektim, o yan cebime koyacaktı. Denge vardı, değil mi? Denge olmalıydı. Olmadı. İşte bu olmadı. Denge kurulamadı. Ben üstüme düşeni yaptım. Ama bence beklediğim hediyeleri alamadım. Hala beklemeli miyim bilmiyorum. 35inden sonra bu iş değişir mi? Bu denge kurulur mu? Daha fazlası için kavga mı etmeliyim? Ben ancak kendimi dövmeyi öğrendim.

Çözülür

Her şey çözülür ve ben de çözülüyorum. Sorun yok; hallolur. İlmek ilmek ayrılan parçalarım, hünerli ellerde bir örgüye dönüşür. Her şey olacağına varır. Demek ki bir kördüğüm olarak örgü olacağım. Kendi ipliklerime dolaşacağım. Biraz beklersen düzelir. Biri gelir çözer. Başkalarına önerdiğim yollar kendimde tutmayacak. Yeni bir kurgu yaratamadığım için uyduruk gerçekliğin içinde takılı kalacağım. Halbuki bir hayalperest olma hedefiyle çıktığım yolda sessiz sakin bir hayat sürme isteği, minimalist bir yaşam tarzı arayışım varken şimdi durur vaziyette kafamın içindeki karmaşadan çıkamıyorum. "everything you need is around you, only dangerous is inside you" , demişler miydi? Duymuştum. İçimdeydim. Zaten oradan çıkmamak tek problemim. Dışarıda bir hayat var ve ona dair attığım her adımda işler sarpasarıyor. Geri döndüğümde de içerisi aynı olmuyor. "Aslında gerçek bir sorun yok ama hep aynı dertler hep aynı...". Sorun yok; çözülür; çözeceğim. Kendi kendime. Belki de so...

Per Petterson - At Çalmaya Gidiyoruz

Norveçli yazar Petterson'ın kitabı, kitapta anlatılan hislere denk gelen bir zamanda okumuş olmam, dünyanın başka yerlerinde aynı hislerle dolu insanların olduğunu bir kez daha hissetmemle edebiyata olan hayranlığımı ve bağımı artırırken çocukluk ile yaşlılık arasındaki bağı anlatmasıyla, en iyi kitaplarım arasında hızlıca üst basamaklarda kendine yer buldu. Harika! "acaba uzun bir süre yalnız yaşayınca insan böyle mi oluyor, bir düşüncenin ortasında birden konuşmaya mı başlıyor, konuşmakla konuşmamak arasında ayrım siliniyor mu, içimizde kendimizle sürdürdüğümüz hiç bitmeyen sohbet hala görüşmeyi sürdürdüğümüz insanlarla yaptığımız konuşmaların içine mi sızıyor, insan çok uzun süre tek başına yaşayınca birini ötekinden ayıran sınırlar bulanıklaşıyor mu... Benim geleceğim de böyle mi olacak? " syf 143. "keyfim tavan arasıyla bodrum arasında gidip gelen bir asansör gibi bir iniyor bir çıkıyor, günlerim artık benim düşündüğüm gibi geçmiyor. Ufacık bir şeyi büyütüp ...

Yaz Kitapları

Yaz başladı mı? Ayakları uzatıp uzun öğleden sonralarda kitap ve yanına içecek bir şeyler varsa, evet. Tabii manzaranın yeşil-mavi tonlarda olması daha iyi olur ama şimdilik dışarıya bakmayalım. Metis Yayınları'nın haziran için yaptığı edebiyat kitap setlerinde birini aldım. Hiç tanımadığım yazarlardı: Belki biraz da bu yüzden. Uzun süredir okuma isteğim, daha önce sevdiğim tarzlarda değil de , yeni maceralara isteği üzerine kurulu. Özellikle çeviri metinler... Dönüp dolaşıp kişisel meselelere/sorgulamalara çıkıyor gerçi her bir labirent. Bu bir ay içinde okuyacağım kitaplar şunlar, ki ikisine başladım bile: Chantal Deltenre - Bebek Töreni, Ralf Rothman - Genç Işık, Per Petterson - At Çalmaya Gidiyoruz, Rana Dasgupta - Solo, Carmen Laforet - Hiç.

Iris Murdoch serisi

Iris Murdoch serisini bitirdim; Ayrıntı Yayınları'nın sitesinden set olarak almıştım. Ağ, Rüya Sakinleri, Melekler Zamanı ve Kara Prens romanlarıyla bir de sanat ve sanatçı tartışmalarını Antik Yunan üzerinden incelediği kuramsal kitabı vardı sette. Ağ ve Melekler Zamanı'nı birlikte okuyarak başladım. Ağ ilk romanıymış, belki be bu yüzden serinin en farklı kitabıydı. Çeviri yapan ve yayın dünyasıyla temas içindeki kahramanın etrafındaki dostları, yazarlık macerası, etkilendiği kişiyle arasındaki gerginlik, hayatına temas eden kadınlar üzerinden Londra'nın ve Paris'in farklı bölgelerinde dolaşıp durduk. Kitabın bu ilişkiler ağının içinde biraz dağınık bir sonla bağlandığını söyleyebilirim. Melekler Zamanı, genel çizgisini özetleyen kitaplardan biri. Kitaplarında sürekli inanç(sızlık), aldatma ve cinsel düzensizlik, ailevi kargaşalar var. Bu kitapta da eski ve kısmen yıkık bir rahip konutunun içinde, dışarıda sisle kaplı bir hava varken yaşanan sisli ilişkiler, ailevi...

Iris Murdoch - Ağ

Ayrıntı'dan aldığım Iris Murdoch serisine başladım; evde Melekler Zamanı ve okulda Ağ ile... "uzun bir ayrılıktan sonra buluşulduğu zaman söylenen bütün sözlerin ölü şeyler gibi yere düşmesinden, bu ölülere can vermesi gereken ruhun havada dolanıp durmasından daha büyük işkence var mıdır? Bu ruhun varlığını ikimiz de duyumsuyorduk..." Ağ / syf 46.

bu aralar...

Bu aralar erkenden uyuyorum, kafamın içinden ve dışından kaçmak için; televizyon ve telefondan kurtulmak, dırdır eden zihnimi susturmak... Tabii beni gecenin köründe uyandırdığı da oluyor;bazı önemli kararları o anlarda aldığım oldu, bunlardan biri daha iyi bir insan olamayacağım gerçeği değil, başka bir şey. Ya da öğleden sonra biralarının etkisiyle erkenden sızıyorum, o zaman da baş ağrısının bana söyledikleri oluyor: damarında dolaşan gerçeklik artıyor, müdahale etmelisin. İçimdeki dev uyumuyor. Devirmek istiyor duvarları. Hayatımın bazı dönemlerinde çok farklı şeylerle ilgilenmişim, şimdi fark diyorum; o filmin ya da şu albümün çıkış tarihlerine baktığımda, o aralar ben ne yapıyorum diye sorduğumda, hayatımı değiştirmek için uğraşıyordum diyorum. Fazla kurcalamışım. Dağıttım ama toplayamadım. Salladım ama yıkamadım. Yıkamadılar. Öyle yamuk kaldım, tek ayak üstünde ceza. Devrilip gitti devran, duramadı. Dengesiz. Spora gidiyorum, kitap tanıtım videoları çekiyorum, montaj falan y...

Murat Menteş Kitapları

Bugüne kadar genelde önerdiğim ve sevdiğim yazarların kitaplarına dair tanıtım videoları çektim. Murat Menteş'e dair duygularım ise o kadar sabit değil. Korkma Ben Varım'ı çok sevmiştim ama son kitabı Antika Titanik'ten neredeyse nefret ettim. Tek kelimeyle "cozutmuş". Kitaplarına dair bir video:  https://youtu.be/ZUoB2dqbGjA

Barış Bıçakçı kitapları

Barış Bıçakçı özellikle Ankara günlerimde en sadık yoldaşımdı. Çevirip çevirip okuduğum, sağa sola hediye ettiğim, benim için Ankara'yla özdeşleşmiş bir yazar. Sakin ve kısa kısa anlatımlarına o kadar çok şeyi sıkıştırıyor ki... Belki yeni birileri de tanır ya da bilenler, "evet ya o kitap çok iyiydi" der mi acaba diye bir tanıtım videosu çektim; Seyrek Yağmur'dan da bir pasaj okudum:  https://youtu.be/tXH9G-er9Yo

Hasan Ali Toptaş Kitapları

Neredeyse bütün kitaplarını okuduğum yazarlardan biridir Hasan Ali Toptaş. Niye bu kadar sık yayınevi değiştirdiğini anlamasam ve yer yer kendini tekrar ettiğini düşünsem de mutlaka okunmalı. Şurada bir tanıtım videosu çektim:  https://youtu.be/O1fTrI05ask

Julian Barnes Kitapları

Önceki yaz okuyup oldukça etkilendiğim Julian Barnes kitaplarına dair bir video yayınladım: https://youtu.be/E6vxC1GZ4ok

Hüsnü Arkan Kitapları

Yakında yeni albümü ( Kanat Sesleri ) ve önce albümün çıkış şarkısı yayınlanacak olan Hüsnü Arkan'ın bizdeki kitaplarını tanıttım; sanatçınını yazar kimliğini de hatırlatmak istedim. Videoların yenisi :  https://youtu.be/6JP0Lo27Ebo

Yekta Kopan / Sıradan Bir Gün

Yekta Kopan'ın Sıradan Bir Gün kitabına dair kısa bir tanıtım videosu çektim. Kitabın 87. sayfasından bir pasajı da okuyorum; burada :  https://youtu.be/PPhQH_bO39g

Kitap Tanıtımları

Satmayan kitaplarımın geç kalmış tanıtımları; bu kez youtube ortamında... Kitap tanıtım videolarıma kendi derlediğim/katkı verdiğim kitaplarla başladım, kayda geçsin diye: İslam Çupi/Mağlubu Anlatmak https://youtu.be/cq-hRVQ5BV8 Adana Futbolu: https://youtu.be/cU1L8E4tEqM Sosyal Forum'dan Öfkeliler'e https://youtu.be/fXWWnVaoIcc