(safranbolu/25.10.'09)



"Orada, taş binanın önünde, öylece, sallanarak duruyordu, ağır ağır aralanan, kapanan, aralanan bir göz gibi. Yeryüzünün kırış kırış derisinde eski bir yanık izi, bir doğum lekesi gibi. Son biçimine, insan biçimine ulaşmadan önc katılaşan, üzerine basıldıkça sınırlarından dışarı akan bir gerçeklik lekesi. Şaşırtıcı derecede öfkesizdi-herşeyi anlamış, herşeyi bağışlamıştı. (...) Oysa yaraların diliydi onda konuşan, yaraların ve yalnızlığın, terk edilmiş pazar yerlerinin, sokakların, ranzaların, içinden kimsenin geçmediği öykülerin... Suskunluktan koparılmış sözcüklerin, aşılmaz bir sessizlik halesiyle çevrelendiği ve suskunluğa geri döndüğü, kimsenin işitmediği, kimsenin istemediği bir dil."

(Aslı Erdoğan/Taş Bina/Taş Bina ve Diğerleri/s.66-67)

Yorumlar

Cosmictree dedi ki…
guzel...resim de yazi da..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemsiz ilk doğum günü

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?

Öyküler