"beklemek"ten bahsetmiştim ya; boşuna değilmiş takılı kalmam bu kavrama-Aslı Erdoğan da bahsetmiş; soğuk bi Ankara öğleden sonrasında titreyen elleriyle benim için imzaladığı kitabı-Hayatın Sessizliğinde'yi yeniden karıştırırken (eski acıları tazelerken ya da) aynen buna benzer bir şeyi yakaladım:
"Beklemek...Kıyameti, Mesih'i, sınır boylarından dönen habercileri, karların erimesini, havanın aydınlanmasını... İlk kıpırtılarını bir bebeğin, bir çağrıyı, bir mahkeme kararını... Saatlerin sonunu, uykuyu, yeniden doğmayı. Bir sözcüğün, boşluğa onu boydan boya kat etmesini, binlerce ışıltıya dönüştürmesini...
(...)
'Neyi bekliyoruz, böylesine toplanmış?' Hiçbir ve herşeyi. Daha sıcak, daha serin mevsimleri, çağları, hayatımızın en güzel yıllarını, barbarları, gelenleri gidenleri... Bir mucizeyi.
(...)
'Ne zaman dönecek! Sorma!' Her bir an, içinden geçmem gereken bir iğne deliği sanki, koskoca geçmişim, darmadağınık bütün ben'lerimle, bir kereliğine, sonra bir ömür boyu daha. (...) hiç gelmeyeceğini bildiğin birini beklemek,'güçlü ol!' diyorum kendime, hayır, şimdi değil. Şimdilik her sözcük, her an, köşede beliren her yeni yüz, göz göze geldiğimher ayna yalnızca boş bir kalıp, içine yokluğunu döküp biçimlendirdiğim... Hayır, şimdi değil, daha sonra güçlü olurum.
Ne kadar sürer belleğin sert kayalıklarında bir bedenlik yer açmak? Daha ne kadar sürebilir bu bekleyiş? Daha kaç sözcük gerekir doğabilmem için, düşlemediğim, beni düşlememiş bir geleceğe?
Ne kadar vaktim kaldı ki?" (syf. 14-16)
"Beklemek...Kıyameti, Mesih'i, sınır boylarından dönen habercileri, karların erimesini, havanın aydınlanmasını... İlk kıpırtılarını bir bebeğin, bir çağrıyı, bir mahkeme kararını... Saatlerin sonunu, uykuyu, yeniden doğmayı. Bir sözcüğün, boşluğa onu boydan boya kat etmesini, binlerce ışıltıya dönüştürmesini...
(...)
'Neyi bekliyoruz, böylesine toplanmış?' Hiçbir ve herşeyi. Daha sıcak, daha serin mevsimleri, çağları, hayatımızın en güzel yıllarını, barbarları, gelenleri gidenleri... Bir mucizeyi.
(...)
'Ne zaman dönecek! Sorma!' Her bir an, içinden geçmem gereken bir iğne deliği sanki, koskoca geçmişim, darmadağınık bütün ben'lerimle, bir kereliğine, sonra bir ömür boyu daha. (...) hiç gelmeyeceğini bildiğin birini beklemek,'güçlü ol!' diyorum kendime, hayır, şimdi değil. Şimdilik her sözcük, her an, köşede beliren her yeni yüz, göz göze geldiğimher ayna yalnızca boş bir kalıp, içine yokluğunu döküp biçimlendirdiğim... Hayır, şimdi değil, daha sonra güçlü olurum.
Ne kadar sürer belleğin sert kayalıklarında bir bedenlik yer açmak? Daha ne kadar sürebilir bu bekleyiş? Daha kaç sözcük gerekir doğabilmem için, düşlemediğim, beni düşlememiş bir geleceğe?
Ne kadar vaktim kaldı ki?" (syf. 14-16)
Yorumlar